Son günlerde ülkemizde yine birşeyler oluyor.

Birileri Şeyh Sait’i parlatıyor, bir diğerleri Hakan Şükür, Arif Erdem’e arka çıkıyor.

Bunların hepsi aynı kapıya çıkar.

Hakan Şükür iyi bir futbolcudur. Hepsi o kadar. Bunun yanında iyi bir çıkarcı, iyide bir Fetö’cüdür. Parayıda Fetö’den çok sever.

Hani bir milli maç sonrası söz verilen jepler kendilerine verilememişti. Hakan Şükür bu konu için milli takım futbolcularını isyana kaldırmıştı.

Milli Takım içinde ikilik yaratarak huzur bozan tavırlarıyla sık sık gündeme gelirdi.

Kore maçı sonrası futbolculardan toplanan 50’şer binlirayı Fetö’ya ulaştıran Arif Erdem ile ikisidir.

Son Galatasaray kongresinde alınan karara hiç şaşmadım. Bir gerçek ortaya çıktı diye sevindim. Salonda bulunaların yarıdan çoğu Arif Erdem ve Hakan Şükür’ün Galatasaray üyeliğinin kalması lehinde oy verdiler. Sonuca da alkış tuttular.

Demek ki o salonda bulunanların yarıdan çoğu fetö’çuymuş.

Biride kalktı bunları, şöyle soylu böyle boylu futbolculardır, ülkeye hizmet etmişler gibi savunma yaptı.

Ülkeye hizmet eden her kişinin başımızın üstünde yeri var ama bu kişi suç işliyorsa cezasınıda çekmelidir. Kaldı ki bunlar yaptıkları hizmetin karşılığını çok fazlasıyla aldılar.

Giresunlu Topal Osman Karadeniz Bölgesindeki Rum çetelerini yok etti. Kurduğu milis kuvvetleri ile (Giresun Alayı) Sakarya Savaş’ına katıldı.

Tarihçi Enver Behnan Şapolyo tarih kitabında aynen şu sözleri kullanır Giresun Alayı için.

‘Silahsız süngüsüz bellerindeki eğri uçlu Karadeniz yapısı pıçaklarıyla hücuma kalktılar. Sakarya Savaşı’nın kazanılmasında büyük katkıda bulundular. Ne yazık ki yüzde 80’i şehit oldular.’

Topal Osman bu başarılarından dolayı TBMM ‘ne muhafız alayı komutanı oldu.

Trabzon milletvekili Ali Şükrü’nün öldürülmesinden sorumlu olarak meclisin önünde asıldı.

Hakan Şükür, Arif Erdem Topal Osman’dan daha mı çok hizmet verdiler ülkeye.

Suçları varsa cezalarını çekecekler. Yürükleri yetiyorsa kaçmasalardı. Galatasaray kulübünün aldığı ihraç kararını da yerinde buluyorum.

Devletine baş kaldırıp 250 den fazla insanımızın Şehit olmalarına neden olan bir başkaldırıyı destekleyenlerin yanında yer alan Galasaray üyelerini de kınıyorum.

Hele helede salonda söyledikleri İzmir Marşını onların ağzına hiç yakıştıramıyorum. O düşüncedeki bir kafanın İzmir Marşını ağzına alarak kirletmeye hiç hakkı yoktur.

Milli Mücadelede Kuvayı milliyecilerin karşısında olanlar vardı ya, ben onlara benzettim. Hakancı ve Arifcileri.

Şeyh Sait’e gelince: Asırlardır süre gelen bir olay vardır tarihimizde.

Osmanlı’dan başlayarak günümüze kadar gelmiş bir olgudur.

Kurguladıkları alt düşüncüleri eyleme geçirmekte büyük çoğunlukla kutsal dinimiz kullanılmıştır.

Osmanlıda, Patrona Halil isyanı, Alamdar isyanı, 31 Mart Olayı, Yeni Çeri Kalkışmaları ve daha bir çoklarında hep ‘Din elden gidiyor’ bağrışmaları yapılmıştır.

Milli mücadele yıllarında Anzavur isyanı, Hilafet Ordusu harekâtında, Cumhuriyet dönemimde Menemen olayında, Şeyh Sait isyanında, hep aynı şey yapılmış. Dinimizi öne koyarak devlete ayaklanma yapılmıştır.

Bunu milli mücadelede Tal-i İslam Cemiyeti ve içlerinde Mustafa Sabri’ninde bulunduğu Muderisin Cemiyetide yapmıştır.

Bu cemiyetler, Batı Anadolu halkına bildiriler göndererek Yunan askerinin padişahın davetiyle geldiğini, onlara karşı konulmamasını, asıl eşkıyanın Ankara’daki Mustafa Kemal ve arkadaşlarının olduğunu, bunlarla savaşmak gerektiğini, bunlardan yani kuvai milliyecilerden birinin öldürmenin cennet kapısı açacağını, bunlarla çarpışmada ölenlerin şehit sayılacağını bildiride belirtmişlerdir.

Yani kutsal dinimiz hep çıkar uğruna kullanılmıştır.

Şeyh Sait Piran da başlattığı isyanı genişletmiş, Elazığ’ı işgal etmiş ve yağmalatmış, birçok askerimizin şehit olmasına neden olmuş iki tane süvari birliğimizi esir almıştır.

Şeyh Sait bağımsız bir kürt devleti kurma yanlısı ve İngiliz işbirlikçisidir.

Şeyh Sait isyanının dinle imanla bir ilgisi yoktur. O, bağımsız bir kürt devleti kurma harekatıdır.

Hareketin asıl düzenleyicisi Osmanlı devletinde yargıtay başkanı olan, Şeyh Sait’in amcaoğlu Seyit Abdulkadir dir.

Bostancıda, kendisine Abdülhamit tarafından hediye edilen görkemli bir konakta oturmaktadır.

Bu konuda İngilizlilerle beraber gizlibir komisyon kurulmuş, isyanın başarılı olması halinde o günlerde Beyrut’ta oturan Abdülhamit’in oğlu Selim’e bir hükûmet kurdurulması kararı alınmıştır.

Musul olayının gündemde olduğu günlerde Musul’da halk oylaması yapılacaktır. İşte bu oylamanın Türkiye aleyhine çıkmasını sağlamak için isyan çıkartılmıştır.

İsyanın bastırılmasından sonra (Nisan 1925) Şeyh Sait bir çok yandaşıyla yakalanarak idam edilmiştir.

İdam sehpasında son söz olarak ‘ben din uğruna ölüyorum’ demiştir.

Ben böyle din uğruna ölen için Fatiha okuyamam. Benim Fatiham o kadar ucuz değil. Ama istiyorsa birileri hatim bile indirebilirler.