Türkiye bir tarım ülkesidir. Tokat’ta bu tarım ülkesi içerisinde çok önemli yeri olan bir tarım ilidir.

200 metreden, bin 500 metre yüksekliğe kadar rakımı, 5 tane sulanır ve verimli toprakları olan ovası vardır.

Büyük otlakları ve yaylalarıyla beraber bir zamanlar hayvancılıkta Türkiye’de ilk 5-6 il arasında yer alırdı.

Daha büyük bir özelliğide, ülkemizde et lezzeti yönünden Trakya Kıvırcık’tan sonra ikinci sırayı alan Karayaka Koyun ırkının ana vatanı Erbaa, Niksar, Reşadiye’dir.

İlimiz şimdi nerelerde?

Ülkemizde tarım ve hayvancılık neredeyse ilimizde orada.

Tarımın diğer yönlerini bir yana bırakıp, hayvancılığa bir göz atalım.

Hayvancılığımızın geri gitmesinde bir çok nedenler var. Varda; ileriye gitmesinde bir atılım var mı?

Devlet iki geri bir ileri bazen bir şeyler yapıyor hayvancılıkta. Duraksayan üretimi ithal yoluyla falan hareketlendirmeye çalışıyor.

Hatta Sırpistan’dan bile et ithal ediyoruz. Ben Sırpları insan kasabı sanırdım. Meğer hayvan kasaplığında da bir hayli ileriymişler.

Devletin yanı sıra, böylesine hayvancılık potansiyelinin bol olduğu bir ilin üniversitesinden de bir şeyler beklerdim.

Karayaka Koyunu’nu Ankara Üniversitesi ele aldı, Sakız Koyunu ile melezledi Bafra Koyunu denen bir ırk elde etti.

Çokta verimli sonuç aldı. Bölge iklim şartlarına da uygun bir ırk geliştirdi.

Koyunlar bir batında en az iki kuzu doğuruyor. Üç veya fazlası da oluyor. Benim koyunlarımdan bir batında dört doğuranlarda oldu. Ama ideali iki doğuranı. Fazlasının bakımı zor oluyor.

Ankara Üniversitesi bu işi Amasya Gökhöyük Çiftliği’nde yapıyor.

Tokat GOP Üniversitesi benzer bir çalışmaya başlamıştı. Profesör Zafer Ulutaş Karayaka Koyunları üzerinde çalışıyordu. Koyunların etlerinde yağ oranını düşürmüş, ikizlik oranlarını yüzde yirmilere taşımıştı.

Üniversitenin o zamanlar 300 civarında Karayaka Koyunu, 200 civarında Sanen Keçisi vardı.

Zafer hocanın bu çalışması kimi gocundurduysa adamı Tokat dışı yaptılar, koyunu keçiyide yok ettiler. Duyduğumuza göre bu işler için yapılan ağılları da yıktırıyorlarmış.

Zafer Hoca bir dayanışma yöntemi geliştirmişti. Güvendiği çiftçilere karşılıksız 20 damızlık kuzu veriyor, 2 yıl sonra ondan her yıl 5 kuzu olmak üzere verdiği kuzuyu geri alıyor, onuda bir başka çiftçiye veriyordu.

Böylece bir dönerlik sağlıyor ve çok sayıda çiftçiyi karşılıksız koyun sahibi yapıyordu.

Kendi gitti ama bu düzen sanırım onun kontrolünde sürüyor.

Yapılmış ağılların bile yıkımı düşünülüyorsa demek ki üniversitemiz hayvancılığa, özelliklede küçükbaş hayvancılığa yönelik bir çalışma yapmayacaktır.

Ama bakarsınız üniversitemiz yeni ağıllar yaptırır, yeni girişimlerde bulunur, Tokat hayvancılığına bir ‘ekol’ getirir.

Bizde inşallah, gerçekleşirse maşallah deriz.

Ama şimdi ‘alim büyürde oğul balı yedirir’ diyoruz.

Tokat hayvancılıkla özdeştir sayın Rektör bey.

Eğer kalkınma iki ayaklı ise bunun biri tarım diğeri sanayi oluyorsa hayvancılığa üçüncü ayak olarak ayrı yer vermeliyiz. Eğer tarımsan kalkınmanın içinde hayvancılık gereken değerini bulamıyorsa, o tarımsal kalkınma ‘topal’ olarak kalır. Tokat hayvancılığının gelişmesinde ve ayakta kalmasında üniversitemize düşen görevler olduğunu sanıyoruz.

Üniversite olarak tutun ucundan da ayakta kalsın.