Adresimi güncellemem gerektiği haberini, Cuma günü arkadaşlarımla sohbetteyken aldım. Bizim buralarda “Elden kalan elli gün kalır.” diye bir söz vardır. Bu söze binaen (dayanarak) işimin elli gün kalmaması için arkadaşlarımdan izin isteyip Tokat merkez ilçe nüfus müdürlüğünde aldım soluğu.

Anında damladım müdürlüğe, damladım ama damlamakla olmuyor ki, artık beyana kimse değer vermiyor. “O rahmetli Turgut Özal zamanındaydı. Şimdi başkanlık dönemindeyiz. Öyle beyanla yapılan yanlışlıkları yaşamamak için belgeli çalışıyoruz. Belge olarak da elektrik ya da doğalgaz faturası istiyoruz. Bu faturalar adresinize ulaşıyorsa demek ki beyan ettiğiniz adres, doğruymuş.” dediler, mealen…

Bizim fatura biriktirme gibi bir huyumuz yoktur. Gelen faturaya şöyle bir göz gezdirdikten sonra yırtıp çöpe atarız. Faturalarla ilgili ödemelerimiz, banka talimatlıdır. Nerden bilelim ki kendi evimizde oturduğumuzu ispatlamak için en büyük belgenin faturalar olacağını… 

Yine şansım getirdi. Cumartesi günü elektrik faturası yetişti. Faturadaki fiyata kim bakar? İşimi görmek için en büyük yardımcım geldi ya o, bana yeter… Birinin eline geçer de eski alışkanlıkla yırtıp atabilir endişesiyle evin en korunaklı yerine sakladım faturayı. Pazartesi günü götürüp adresimi minnetsiz müdarasız güncelleyim diye...

Pazartesi günü erkenden çaldım, nüfus müdürlüğünün kapısını. Genç bayan memure, işinin ehliymiş. Kısa sürede hazırlayıp verdi, yazıyı. Yazıya şöyle bir baktım: bilgilerin hepsi doğru ama arkadaş, beni B bloktan alıp A bloğun 6 nolu dairesine nakletmiş (taşımış). Gerçi o daire de bizimkinin yaşıtı ama orada başka bir komşu oturuyor. Başkanlık sistemine geçtik ya başkanımız nasıl bir gece imzasıyla kurumları, görevlileri değiştiriyorsa hanım memuremiz de bir imza ile bizim bloğumuzu değiştiriverdi.

Ben yine de sordum memure hanıma,

-Blok numarası yanlış yazılmış. Ben, B blokta oturuyorum.

-Bi şey olmaz Rasim Amca, daire kapısı doğru.

-Ama yine de düzeltseniz iyi olur.

  -Bilgisayar öyle yazıyor. Ben bi şey yapamam ki.

Baktım, lafı uzatmakla bir sonuç alamayacağım. Sırada bekleyenler homurdanmaya başladılar bile. Yazıyı alıp eve geldim. Yazıya bakan eşim, “Hah, şimdi de Muazzez Hanımlara mı taşınıyoruz?” “Başkanlık sisteminde olur hanım, ya elektrik faturamızı kabul etmeseler, yersiz yurtsuz kalsak daha mı iyiydi?”

Dedim ama içimde büyümeye başladı. Basit bir güncellemeyi beceremedim. Ya büyük bir iş olsaydı altından nasıl kalkardım?

Ertesi gün yine müdürlükteyim. MÜDÜR yazan kapının önündeki koltukta oturan vatandaşa,

-Müdür içeride mi?

-Hangi müdür?

-Hangisi olursa olsun. Bana biri yeter.

-Ne yapacaksın müdürü?

-Gölgesi serinmiş diyorlar. Asıp gölgesinde uyuyacağım. Sana ne kardeşim, müdür yerinde mi, değil mi?

-Bu müdürü soruyorsan izinde. Öbür müdür karşıdaki 3 nolu odada.

Öbür müdür benimle memurun odasına geldi ve memura,  

-İşlemin doğru da B blok no 6 yazacaksın yani 6/6 olacak deyip çıktı.

 Bu kez memure hanım,

-Doğal gaz faturasını getirin de düzeltelim demez mi?…

-Belediyeden su faturası getirsem?

-Abone sözleşmesi olabilir. Bir koşu onu da getirdim. Masasındaki yarım şişe suyu, dumanı tüten bir fincan kahvesi soğuyor. Yarım saate yakın uğraştıktan sonra bana döndü:

-Olmuyor Rasim Amca aynı belgeyle yarın gelirsen hallederiz.

Pek, deyip ayrıldım. İş çözümlensin de…

Ertesi gün, aynı faturayla istediğim yazıyı eksiksiz teslim alınca sanki Marmara Üniversitesi’nin ön lisans diplomasını almış gibi sevindim.

-Aynı belge ile dün neden yapmamıştınız?

- Siz de gördünüz. O kadar uğraştım. Bilgisayar kabul etmedi.

İyi ki diyorum başkanlık sistemine geçmişiz. Artık devlet dairelerinde işler kısa zamanda çözümleniyor. Ne idi o eski günler? “Bu gün git, yarın gel” cümlesi, memurların dilinde pelesenkti. 

Şimdi işler hızlandı ama ah şu bilgisayarların azizliği olmasa!