Yokuşta yoruluyorum. O yüzden Garanti bankasının karşısındaki duraktan binip Peri Konağı yakınındakinde iniyorum. Üstten aşağı inmek kolay, benim için. Her gün, 1,5- 2 km lik yürüyüşümü böyle yapıyorum.

Dün, yine başladım Peri Konağı’ndan, yürüyüşe. Ters şemsiyelerde soluklanırken çadırlar kurulmuş. Kadınlar, karıncalar gibi gayretteler. Kermese hazırlanıyorlarmış. Seyyar masalar açılıyor, yanına tabureler diziliyor. İki büyük çadır henüz kapalı ama açık olan çadırlarda ne yok ki, torbalarla erişteler, bulgurlar yarmalar… Habire tepsilerle taşınanlar. Eyy, torba her zaman yasa çıkarmak için kullanılmaz ya, bazen içine kum doldurup asılır ki boksörler, antrenman yapalar. İçine yem doldurup binek hayvanlarına ikram edildiği de olur, torbaların…

Derken yanıma, selam verip oturdu sakallı bir ihtiyar. Temiz aksakalı göbeğine inmiyorsa bile yine de hatırı sayılır uzunluktaydı. Biri elinde üçü koltuğunda dört baston taşıyordu, yanıma oturan fani.

-Biri yetmiyor mu, yürümene yardımcı olmaya? Dört baston. Ne iş?

-Biri yetiyor ama diğerlerini satacağım. Ben iyi ustaydım, boş duramam. Köyde sabanı, kağnıyı hep ben yapardım. Şimdi gücüm ancak bunlara yetiyor. Ayrıca oturduğum yerde fırın da yaparım. Mahalleli isterse parasız, kişi kendine özel isterse o, ücretlidir.

-Ev senin mi, kira mı?

-Kira. Taşımalı eğitim çıkmadan önce çocuk okutmaya geldim. Oğlumu öğretmen ettik, şimdi, torunlarımı okutuyorum.

-Uzun zamandır şehirdesin. Köy ile ilgini kestin mi?

-Ne münasebet efendi. Yazın köye gider her işimizi yaparız. İki traktörüm bir motorlu bisikletim var. Oğlanın altıda Cleo, benim altımda 95 model Toros var.

-O zaman halin vaktin yerinde maşallah. Bu bastonlarla niye uğraşıyorsun ki?

-Dedim ya boş duramam. Satınca da kandile ne damlarsa…

-En iyi baston hangi ağaçtan yapılır?

-Şu, çördükten yapılmadır. Bulunursa en dayanıklısı zuval (kızılcık) ağacıdır. Çok dayanır. Hep sen sordun. Bi de ben sorayım, Adın ne; buralı mısın?

-Adım Rasim. Çorumluyum.

-Misafirsin yani. Biz misafiri severiz. Neyin var burada?

-Her şeyim var, şükür. Senin adın ne peki?

-Ahmet.

-Soyadın da vardır muhakkak.

-Çamlıbel. Bizden başka kimsede yoktur Çamlıbel adı.

-Bir öğretmen arkadaşımız var. Tanır mısın?

-Abdullah mı?

-Evet, Abdullah Çamlıbel öğretmen.

-Nerden tanıyorsun onu?

-Meslekdaşım.

-Abdullah benim amcamın oğludur.

-Hanginiz büyüksünüz?

-Onun düğününde ben daha çocuktum. Konuşmak istersen telefonu var bende.

-Hayır, teşekkür ederim. Görüşürsen selamımı söyle. Baştan yapacağımız işi, yani tanışmayı sonradan yaptık. Yine de memnun oldum tanıştığımıza. Kalkmam gerekiyor. Bana müsaade.

-Güle güle, işin gücün rast gele… 05.11.2022