Milli Mücadele'yi başlatan Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'dan başlattığı kurtuluş mücadelesi, zafere gidilen yolda yaşanılan zorluklara rağmen başarıya ulaşmış ve Cumhuriyet'in ilanıyla da bu başarı tescillenmiştir. Milli Mücadele'nin maddi yoksunlukları bir yana, bazı olumsuz fikirlerin yapılan mücadeleye gölge düşürme amacı taşıması, kimi zaman yürünülen yolu daha da güçleştirmiştir. Kuva-yi Milliye'nin aleyhine verilen fetvalardan tutun da, bazı çevrelerin hatta içlerinde Kuvvacı'ların dahi olduğu bir takım isimlerin Amerikan mandasını savunmaları, kurtuluşa gidilen yolda moralleri bozabiliyordu.

 

Erzurum Kongresi'nde alınan "her türlü mandanın kabul edilemeyeceği" hakkındaki net karara rağmen, Sivas Kongresi'ndeki manda taraftarlarının Kurtuluş Mücadelesi'ni daha en başından başarısızlığa uğratmayı amaçladıkları hissedilmiştir. Sivas Kongresi'nde endişe edildiği üzere eğer Amerikan mandası kabul edilseydi, belki de Kurtuluş Savaşı olmayacak, ülkeyi Amerikan mandası idare edecekti. Öte yandan, mütareke yıllarında Amerikan mandasını savunanlar arasında bazı yurtseverlerin olması da tarihsel bir gerçekliktir; kaldı ki bu vatanseverler arasında önemli isimler de yer almaktadır. Örneğin Kara Vasıf (Karakol) Bey'in Erzurum'da bulunan Mustafa Kemal'e gönderdiği ve mandayı talep eden 10 Ağustos 1919 tarihli mektubuna bağlı raporda, manda taraftarı olarak şu isimler ifade edilmektedir:

 

Ayan Meclisi Başkanı Ahmet Rıza Bey, Sadrazam Ahmet İzzet Paşa (Mondros Mütarekesi'ni kabul eden kişi), Cevat Çobanlı Paşa (Eski Genelkurmay Başkanı), Damat Ferit (Sadrazam), İsmet İnönü (Albay), Batumlu Mahmut Paşa, Artvin-Kıpçaklı Topçu Rıza Paşa (Orgeneral), Reşat Hikmet Bey (Mondros Mütarekesi'ni imzalayan delege) Cami Bey (Hıristiyan Türkler kitabının yazarı), Esat Işık Paşa (Göz Hekimi), Rauf Ahmet Hotinli, Reşat Hikmet, Reşit Sadi, Halide Edip Adıvar, Kara Vasıf.

 

Manda meselesinde daha ilginç bir girişim, hatta ilk teşebbüs vardır ki, o da doğrudan doğruya Tokat ile bağlantılı bir durumdur. Sivas Kongresi'ne Tokat delegesi olarak katılan Bekir Sami (Kunduh) Bey'in Mustafa Kemal Paşa'ya Beşinci Kafkas Tümeni Komutanı Arif Bey aracılığıyla gönderdiği 25-26 Temmuz 1919 tarihli mektubunda "Bağımsızlık, istenilmeye ve yeğlenmeye değer. Ancak tam bağımsızlık istemeye kalkışırsak ülkemiz birçok parçalara ayrılacaktır. Bu, kesindir ve hiç kuşku götürmez. Bu durum karşısında, 2-3 il içinde kalacak bağımsızlıktan, yurdumuzun bütünlüğünü sağlayacak bir devletin güdümü altına girmek elbette yeğdir. Bütün Osmanlı ülkesini kapsayacak meşrutiyetimiz ve dışarıda temsilci bulundurma hakkımız yürürlükte kalmak üzere belli bir süre için en yararlı çözüm yolu sayıyorum." ifadeleri yer almıştır. Bekir Sami Bey mektubunun devamında şu görüşleri savunmuştur:

 

"Bu konuda Amerika temsilcisi ile görüştüm. Birkaç kişinin değil, bütün ulusun sesini Amerika'ya duyurmak gerektiğini söyledi ve aşağıdaki koşullarla Wilson'a, Senato'ya ve Amerikan Kongresi'ne başvurulmasını ileri sürdü. a) Adaletli bir hükümetin kurulması, b) eğitim ve öğretimin yayılması ve genelleştirilmesi, c) Din ve mezhep özgürlüğünün sağlanması, ç) Gizli antlaşmaların kaldırılması, d) Bütün Osmanlı ülkesini kapsamak üzere Amerika hükümetinin bizi güdümü altına almayı kabul etmesi. Bundan başka, Kongremizin seçeceği bir kurulu, Amerika'ya bir zırhlı ile ulaştırmayı da temsilci üzerine almıştır."

 

Bekir Sami (Kunduh) Bey'in bu mektubuna yanıt veren Mustafa Kemal Paşa, 196 sayılı şifreli telgrafında  meseleyi biraz daha anlatmak için yeni açıklamalar yapmakta ve bazı sorular sormaktadır. Bekir Sami Bey'in Mustafa Kemal'in bu telgrafına da yanıt verdiğini ve yine Amerikan mandası için yeni gerekçeler sunduğunu aynı kaynaktan öğreniyoruz. ("Sivas Kongresi" Samsun'dan Ankara'ya Kadar Olaylar ve Anılarla - Kemal Arıburnu- Ankara 1997, Atatürk Araştırma Merkezi)

 

Özetle, Mustafa Kemal Paşa'ya göre yabancı bir devletin koruyuculuğunu istemek, kendi milletimizin güçsüzlüğünü ve beceriksizliğini açığa vurmaktan başka bir şey değildi. "Ya istiklal ya ölüm!" parolasıyla kurtuluşa giden yolu açanların Amerikan mandasını kabul etmeleri elbette mümkün değildi. Amerikan mandasını benimseyerek bağımsızlığımızı kendi ellerimizle vermeyi kabul etmektense, savaşarak ölmeyi tercih eden Mustafa Kemal'in tam bağımsızlığa olan inancı yurt genelinde bayraklaşmış, olayların bundan sonraki süreçteki gelişmeleri de bu inanç doğrultusunda devam ederek nihai zafere ulaşılmıştır.

 

O zaferin mimarlarını rahmet, minnet ve dualarla anıyoruz...