Tokat Devlet Hastanesinde nörolog izinli olduğu için Sivas’a havale etmek istemişler. Eşim orada tanıdığımız yok diyerek Samsun’u istemiş. Samsun’da Naki ve Nabi kardeşler var diyor. Ben ekliyorum. Arif Önder’in de Samsun’a atandığını duydum.
Naki ve Nabi kardeşlerin babası Kemal Keleş meslektaşım ve Tokat’ta iken ailece görüştüğümüz en yakın dostumuz idi. Naki, beyin cerrahi uzmanlığına çalışıyor, Nabi de aynı üniversite de intörn idi. Tabii çocuklukları beraber geçtiğinden oğlum Eren, ikisiyle de arkadaştı. Naki’yi bulmuş o, hemen geldi yanıma.
Bizden ayrılınca hocası Doçent Doktor Arif Önder’e “Tokat’tan bir hastamız geldi, tanır mısınız acaba?” demiş. Adımı söyleyince “O benim hocam ya” diyerek apar topar yanımıza geldi. Şöyle kısa bir muayeneden sonra “Bu ne ki hocam. Sen hiç üzülme. Kısa zamanda ayaktasın inşallah!” deyip gitti. Meğer o da beyin cerrahıymış. İyi olacak hastanın ayağına doktor gelir derler.
Artık özel bir hastanede gibi kan verme, tomografi (Kesityazar), kardiyoloji, sinir sistemlerinin kontrolü gibi ne lazımsa Arif’in talimatıyla gidilecek yer hazırlanıyor. Hasta süratle taşınıyor refakatçinin koşturması gerekmiyor. Eyy, kolay mı? Bir doçent, bir doktor, bir intörn gözümüzün içine bakıyorlar.
Bir gün peşine taktığı bayanlı baylı beş altı doktorla odamıza dalan Arif, “Bakın dedi, ben sizin hocanızım, hastamız da benim hocam. Yani hocaların hocası. El birliğiyle kısa zamanda ayağa kaldıracağız, hocamızı. Belki bu söz üzerine olmalı. Benimle ilgilenen görevlilerin tümü büyük bir saygı ve titizlikle ilgilerini esirgemediler. Ne demişler? “Cehennem kapısında adamın olsun.”
Başta Arif olmak üzere, Naki ve Nabi’lerin sayesinde bir haftaya kalmadan altı günde ayağa kalktım. Oysa Tokat hastanesindeki doktorlar, “Ayakta %15 can var ama kolda hiç umut yok” demişler.
Bu vesileyle Arif, Naki ve Nabi’ye gönül dolusu teşekkürlerimi sunmayı borç bilirim. Hepsinden de Allah razı olsun, işleri güçleri kolay gelsin.
Akşamüstü saat 16.00-17.00 sularında, ayrılıyoruz Samsun’dan. Çakallıda menemenimizi de yedikten sonra geç vakit evimize ulaşıyoruz.
(Aydınlığa Doğru adlı kitabımdan)