*“Selam tanrı selamı, bergüzar gönül eğler”
*“Niye kesildi selamın / Bir selamın adı m’olur? Kirvem aman, Ne çabuk tükendi zaman?” (Mahsuni Şerif)
*Mahmut Gürel Hocam anlatmıştı, sekiz- on sene önce:
-Günaydın, diyorum karşılaştığım kişiye.
-Günaydına günaydın ama hocam, olmuyor ki, biz seni nerde görüyoruuuz, sen nerde geziyorsun! Selamünaleyküm dururken kim bilir kimlerin icat ettiği günaydın da nerden çıktı? Sen de mi uydun bu zibidilere?
Buradan dersimi aldım ya, rastladığım bir başka tanıdığa:
-Selamünaleyküm” diyorum. Ters ters yüzüme bakıyor,
-Bravo hocam, bir ayağın çukura sallandı ya artık sen de hazırlanıyorsun öteki dünyaya. Sınıfa girince böyle mi selamlıyordun bizi? Günaydın, (Gününüz aydınlık olsun) dururken bir iki asır geriye dönmenin Âlemi mi var? Biz seni nerede görüyoruuuz, sen nerede geziyorsun!
*Side’de yeni açılan parke yolda yürüyoruz. Karşılaştığımız yerli yabancı mutlu yüzlere verdiğimiz selamı herkes, sıcak bir memnuniyetle karşılayıp selamlıyorlar kendi dillerince.
*Tokat’ta karşılaştığım kişiler, sabahın erken saatlerinde burunlarından soluyor, yüzlerinden düşen bin parça. Acaba iş, aş kaygısı mı; yoksa her geçen gün artarak gerilen siyasi ortam mı? Baksana herkesle helalleşeceğim diye koşturan liderin belediye başkanlarından biri ihraç edilmiş, biri de ihraç yolunda. “Sen önce kendi camianla helalleş” demezler m’adama?
Bu sabah yürüyüşünden dönerken karar aldım; büyük küçük, kadın erkek demeden karşılaşacağım herkesi selamlayacağım diye.
Selamlarımı kimi aynı sıcaklıkla kimi, yarım ağız ve dilinin ucuyla karşılarken, kimi de halen (selamlaşmak ölmemiş mi?) gibi şaşkın bir yüz ifadesiyle duymamazlıktan geldi. Biraz üstelesem, kavga mis gibi kokuyor.
Yalnız, orta yaşlı, başörtülü bir kadın “Günaydın’ımı içten, sıcak bir Günaydınla karşıladı.”
Öyle bir zamana kaldık ki diyorum. Selam vereni suçlu sayıp, suç duyurusunda bulunacağız nerdeyse…