Hemen hemen her hafta Twitter’da bu etiketi görmeniz mümkün. Ülkemin bir kesimi her hafta “Diyanet kapatılsın” diye gündem oluşturmaya gayret ediyorlar. Ediyorlar etmesine de bu taleplerinin haklılık payı var mı gelin ona bir bakalım isterseniz…

 

Elbette demokrasilerde herkesin görüşlerini açıklama özgürlüğü vardır. Kaldı ki “Diyanet kapatılsın” isteği de bu kapsamda değerlendirilebilir. Bu taleplere karşı da “Bunun mümkün olmadığını, din konusundaki hizmetlerin devlet kontrolünde Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle yapılabildiğini ve bunun son derece önemli bir iş olduğunu” anlatabiliriz. Hatta bu istek sahiplerine, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 3 Mart 1924 tarihinde Atatürk döneminde kurulduğunu da “bir kez daha” hatırlatabiliriz.

 

15 Temmuz hain darbe girişiminin “kontrolsüz bir tarikat eliyle” yapılmak istenmesi belleklerden silinmedi. Devletin bütün hücrelerine nükseden habis bir ur gibi her yerini işgal etmiş sözüm ona dini bir hareketin yapmaya çalıştığı darbe girişimi de göstermiştir ki Türkiye, 1924’te kurduğu Diyanet eliyle ancak bu tür belalardan uzak durabilir. Kontrol edilemeyen gruplar, oluşum ve tarikatlar, ülke için tehlike arz eder. Dolayısıyla bu tehlikeyi bertaraf edecek savunma sistemi Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle oluşmaktadır.

 

“Diyanet kapatılsın” temasını işleyen siyasi partiler de haksız bir propaganda yaptıklarının farkına varamıyorlar nedense. Mustafa Kemal’in kurduğu CHP’nin bugünkü temsilcileri de bu propagandayı dile getiriyorlar. Aynı Mustafa Kemal’in Diyanet’i 1924’te kurduğunu unutarak yapıyorlar bunu. Ama yaptıkları yanlış, çok yanlış hem de. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın eksikleri olduğunu konuşalım. Yetersiz kaldığı yerleri dile getirelim. Lakin bu milletin büyük bir kesimine hizmet eden ve önemli bir vazifeyi yerine getiren kıymetli bir devlet kurumuna “kapatılsın!” diyerek zarar vermek, doğru bir yaklaşım değil.

 

Öte yandan tarihsel bir realiteyi daha burada yazmak isterim. Her ne kadar Diyanet’le ilgili olmasa da “Diyanet kapatılsın” diyen kesimin bunu da bilmesinde fayda var çünkü: Mustafa Kemal Paşa'nın vefatına kadar Harp Okulu'nda öğrenciler Kur'an üzerine el basarak yemin ediyorlardı. Atatürk ölene kadar da (1938'E KADAR) bu böyle devam etti. İşte Harp Okulu öğrencilerinin yaptığı o yemin:

 

"Ben sulhta ve harpta, karada ve denizde ve havada ve her nerede olursa olsun milletime ve memleketime daima doğruluk ve sadakatla hizmet ve hukumet-i cumhuriyemizin bütün kanun ve nizamlarına ve amirlerimin her türlü emirlerine bütün kalbimle itaat etmekten ayrılmayacağıma ve milletimin namını, mukaddes ve şerefli sancağımın şanını ve askerliğin namus ve şerefini canımdan aziz bilip bu uğurda seve seve canımı feda etmekten hiç bir zaman çekinmeyeceğime ve her zaman vazifesini, namusunu sever özü ve sözü doğru ve gayretli bir asker olarak çalışmaktan başka bir şey düşünmeyeceğime Cenab-ı Allah'ın kelamı olan Kuran-ı Azimüşşan'a el basarak yemin ediyorum. Vallah ve billah…"

 

Mustafa Kemal’in kurucusu olduğu partiye, “Hadi gelin Atatürk’ün vefatına kadar Harp Okulu'nda öğrenciler Kur'an üzerine el basarak yemin ediyorlardı, şimdi de bunu yapalım” deseniz neler olur bir düşünsenize… O yüzden "Diyanet kapatılsın!" diyenler bence kendi çenelerini kapatsınlar, çünkü bu bahisten de zararlı çıkarlar.

 

Ezcümle:

 

Twitter’da gördüğüm “Diyanet kapatılsın” etiketine yazdığım, “Dünyanın hiçbir ülkesinde kendi kültürüne bu kadar düşman bir kitle olamaz sanırım... Ben yine de bu milletin dini ve diyaneti ile uğraşmanın, düşman olmanın ve kinle davranarak inançlarını rencide etmenin yanlışlığını kısa sürede görmenizi ümit ediyorum” dileğimle, sona erdiriyorum yazımı…