Üniversiteyi İstanbul’da kazanmamdan dolayı, hayatımda ilk defa Uzun bir otobüs yolculuğuna çıkmıştım. Doğu Anadolu’dan  İstanbul’a  otobüs 24 saatte gidiyordu o zamanlar. Ben  otobüse binince yanımda oturan  güzel  ve şık  giyimli adam  dikkatimi çekmişti. Bana selam verip “Hayırlı yolculuklar” dedikten sonra gülümsemiş ve  daha sonra çantasından çıkardığı bir kitabı gözlüklerini takarak okumaya başlamıştı.

Uzun süre adamı izledim belli etmeden.  Adam bunu fark etrmiş, onunla konuşmak istediğimi anlayınca  nereye gittiğimi sormuştu. Üniversitede Hukuk okuyacağımı söyleyince, kendisinin Emekli Öğretmen olduğunu ve İstanbul’da Mühendis olan oğlunu ziyarete gittiğini söyledi. Okulu da  Ankara’da okumuş uzun zaman Doğuda görev yaptıktan sonra emekli olan bir Tarih öğretmeniydi.

Bende kendimi tanıttım. İsmimin Ahmet olduğunu söyledim bir anda.

Okuduğu kitabın kapağına baktığım zaman “ Aşk” yazıyordu. Pembe kapaklı bir kitaptı. Kitabın kapağına dikkatle baktığımı görünce hafif gülümseyerek . ”Bu bldiğin Aşk değil , ilahi aşkı anlatıyor. Şems’ın aşkın 40 kuralını” dedi.

Ders çalışmayı severim ama  ders dışı pek kitap okumamştım. Doğrusu ailemde ve okulda arkadaşlarımda da, öğretmenlerimde  kitap okumazlardı. Deseniz ki ,kitap okumayı sevmemekte pişman mısınız? “Evet” derdim. Kitap okuyarak özgüven elde eden, güzel ve akıcı konuşan yazan arkadaşları gördükçe hep gıpta etmiştim onlara.

Dıştan motivasyonlu bir genç olduğumdan  çoğu zaman içimden derdim ki: “ Biri beni hep teşvik etse bende kitap okumayı severdim”.  Otobüste bu kitap okuyan emekli öğretmene rastlayınca aynı bahaneyi gene kendime sormuştum. Aslında ben istesem okurdum. Koskoca bir genç olarak  bahane üretmeme gerek yoktu . Pişmansam eğer hatada ısrar etmeyerek hemen okumaya başlamak da benim elimdeydi.

Adam merak ettiğimi  anlamış olacak ki kitabı anlatmaya başladı .” Bu kitap  aşkı anlatıyor, Mevlana ve Şems’in manevi alemde aşkını  daha doğrusu  dostluğunu. Şems’in Aşkın 40 kuralını.”Aslında okumuş ve okumayı seven öğrencilerime, sevgili öğrencim ve eşim  Ayşe’ye de okutmuştum” dedi.

“Öğrencim ve  eşim”  demesi garibime gitmişti. “Öğrenci ve eş mi?”  diyerek hayret ettiğimi görünce Adam gülümsedi. “Evet önce öğrencimdi, sonradan eşim oldu. Bana  hem beynini açtı, hem kalbini açtı. Bende  ona hem sevgi ile hem de  bir sevgili ve koca olarak şefkatle ve sevgili olarak  yaklaştım”.

Dudak büktüğümü görünce ” Gençler pek bilmez ama  eskiden  öğretmenler öğrencileri ile evlenirlerdi.Buna da sık rastlanırdı.  Bunda şaşacak bir şey yok. Aşkın gözü kördür derler. Kötü olan  öğrencilerinin duygularını istismar edip, evliyse de  eşini ihmal etmesi.  Ama gönül evli bekar da dinlemez. Eşini boşayarak  öğrencisi ile evlenen çok insan var. Ben ise  bekardım ve  evlendik. İyi ki evlenmişiz.”

Ben hayretle ve dikkatle adama bakıyordum. Annem hakkında babamın böyle şey söylediğini  hiç duymamıştım. 20 yaşıma gelmiştim ama.  Adam gerçekten de eşini sevmişti. Birden  aklıma  geldi. Ev hanımı olan annem  de sevgisi  ve bilgisi bol olan bir öğretmeni ile evlense acaba ne olurdu?  Babam çiftçiydi kitap okumazdı. Babam  böyle  anneme sevgi sözleri  söyleyen ve kitap okuyan olsaydı ben dıştan motivasyonlu Ahmet acaba nasıl bir insan olurdum?

Bunları aklıma getirdim. Pencere kenarında oturuyordum. Dışarı doğru baktığımı gören ve adının Merdan olduğunu öğrendiğim bu bey de  benim dışarıya baktığımı görünce kitabına geri dönmüştü.

Bu arada otobüs mola verdi. Ben wc ye gittikten sonra  dışarda  çay içiyordum ki, ilerde  masada Merdan beyi çay içip gene kitap okurken gördüm. Çayımı yanıma alarak  yanına oturdum. Müsaade istedim. “Buyur otur delikanlı” dedi.

Oturunca  sordum kafamı kurcalayan o soruyu: “ Merdan bey  siz devamlı okuyorsunuz, çocuklarınızda mı  böyle kitap okur. Yoksa  yalnız siz mi devamlı okursunuz?” dedim.

Kitabın arasına ayracı koyup, masaya bıraktı.

Bana gülümsedi:

“Kitapsız hayat mı olur Ahmet bey? “dedi. Ben okuma sevgimi tüm öğrencilerime aşılamaya çalıştm. Sonra eşim olan  öğrencim de okumayı çok isteyen  bir öğrenciydi ve ikimizde “oku” emrine aşk derecesine bağlanan iki insandık. Öğretmen ve öğrenciydik ama kitaplar ile birbirimizi eğittik. El ele okula kütüphane kurduk. Kapı kapı gezerek kitap temin ettik. Bu konuda  ödüller aldık. Tabii ki kitap okunan evde de  çocuklar kitap okur. Şükür ki çocuklarımız farklı meslekde ama hepsi de kitap okur. Okumayı seven çevrelerine kitap hediye ederler. Engelli yazarların güzel geliştiren kitaplarını alıp çevresine hediye ederler. Tabiii benden görerek  öğrendiler bunları.. Gülümsedi... ”Bu yolculuk boyunca okuyup bitireceğim bu kitabı da sana hediye edeceğim ama bana söz ver ki, mutlaka okuyup başkasına da hediye edecek okutacaksın.” Kitabın içindekileri  merak etmeye başlamıştım. Kitaba baktığımı görünce “Başladığım kitabı yarım bırakmayı sevmem  Ahmet, ama yanımda bir kitap daha var vereyim O’nu oku” dedi.

Molanın bitmesini sabırsızlıkla bekledim. Bana vereceği Kitabın adını heyecandan sormaya da cesaret edemedim. Anons  molanın bittiğini  söylüyordu. Merdan bey ayağa kalktı. Bu adama sevgi ve saygım artmaya başlamıştı. Düşündüm de her tanıştığımız insan aslında  bir öğretmendi anlayana.

Otobüse binince koltuğuna  oturmadan önce koltuk üstünde  bagajdaki çantasını açarak bir kitap çıkardı. Ben pencere kenarında oturduğumdan  dikkatle  yerime oturmuş Merdan beyi merakla izliyor, bana vereceği kitabı merak ediyordum. Bir anda içim kitap okuma sevgisi , pardon aşkı ile dolmuştu. Atalarımız boşuna  “üzüm üzüme baka baka kararaır” ve  “ körle yatan  şaşı kalkar” dememişler. Merdan bey kitabı bana verirken “ Hukuk okuyacağını söylemiştin. Sana güzel örnek olacak bir Hukukçunun  hayat  hikayesini vereyim oku” dedi.

Kahverengi kapaklı  bir kitaptı. Ben acaba nasıl bir kitap diye heyecanla  beklerken Merdan bey de oturdu. Kitabı bana uzatırken” Ülkemizin en  unutulmaz, vali ve kaymakam denince akla gelen Recep Yazıcıoğlu da Hukuk mezunuydu. İlk vali olarak atandığı yerde  engelli bir genç yazarla tanışmış ve O’nun kalbine dokunmuş. O da aradan 30 sene geçince O’nun başarı sırlarını ve liderliğini bu kitapta anlatmış. Yani iyilik yap denize at balılk bilmezse Halık bilir” misali.

Kitabın kağağına baktım. Gülen ve özgüvenle bakan bir kara kuru adamın  fotoğrafı vardı. Adını duymuştum Recep Yazıcıoğlu’nun  ama  fotoğrafını  görmemiştim.

“Recep yazıcıoğlu’nun Liderlik Sırları” adlı kitabı o  yolculuk boyunca okudum. Kitabı tamamladığımda Merdan beye sevgiyle baktım. “ Bende okuyup Kaymakam olacağım. Bu kitap hayatm boyunca  aldığım ilk hediye kitap.  Hayatımı değiştiren  en önemli kitap olacak. Size ne kadar teşekkür etsem azdır Merdan bey” dedim.

Greçekten de poiztif insanlar ile bir otobüs yolculuğunda  insan, gerçek aşkı sohbet ettiği pozitif düşünen bir insandan  öğrenebilir ve  hissedebilirdi.

Otobüste tanıştığım Merdan bey ile tatillerde memlekete  gidince mutlaka görüştüm ve dostluk kurduk. Hatta bana burs bile temin etti.  Bir çok kitap verdi. Engelli başarılı insanlarla tanıştırdı. Ufkumu açan ve bilinçlenmemi sağlayan  Merdan bey bir gün bana “ Ahmet,  hayatta o kadar çok genç var ki,  manevi körlük yaşadıklarından ne okuma sevgisi ne  değerli, kendine hayatı  öğreten insanların farkına varabiliyorlar. Bu manevi körlüğü aşabilir ve bilinçlenirlerse  hayat onlara daha kolay gelecek” demişti.

Merdan beyin eşi ile de tanıştık. Bir gün yemeğe  çağırmıştı  beni evine. Ev değil resmen Milli Kütüphane hacminde devasa kitaplıktı. Oturma odasından baştan başa kütüphane bana bakıyordu. “Keşke odalarımız kütüphane dolsa  o eve gelen çocuklar bile o kitaplara bakarak hem gerçek aşkı hem de okuma sevgisini tadar” demiştim de   Merdan bey ve eşi bana gülmüşlerdi. Tabii ,alay etmeye değil güzel söz söylediğim için sevdikleri için....

“Eğitim  aşkı”  dedikleri şeye Merdan beyin hayatı en güzel örnekti...