Osmanlı İmparatorluğu'nda 19. yüzyılın sonunda Ermeni azınlıktan 22 bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 konsolos, 29 paşa ve 11 profesör bulunuyordu. Ama ne hazindir ki Ermeniler, “hasta adam” dedikleri Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak için başta İngiltere olmak üzere, Fransa, Rusya ve son dönemde de ABD desteğiyle kurdukları Taşnak ve Hınçak terör çeteleriyle kendilerine kucak açıp değer veren Osmanlıyı sırtından vurmuşlardır. Ermeni Komitacıları en az 1,5 milyon Müslüman Türkü görülmemiş bir vahşetle katletmiştir. Sadece Osmanlı'nın Revan eyaletinde yapılan etnik temizlik ile tek bir Türk’ün bırakılmadığını, bizzat Ermeni kaynakları ve Rus Arşivleri teyit etmektedir. Bu bağlamda, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Selami Kılıç, "Alman belgeleri irdelenirse, Ermenilerin Müslüman Türklere karşı yaptığı katliamlar açık ve net olarak belgeleniyor" ifadesiyle, Ermenilerin Türklere karşı tarihte eşine az rastlanır zulümlerine işaret ediyor.

Ermenilerin Rusya'nın yanında yer aldığını, Rusya'ya büyük bir destek verdiğini hatta Rus ordusunda 150 binin üzerinde Ermeni milis gücü olduğunu ve bunların daha sonra özellikle 1918'de hem Doğu Anadolu'da hem de Kafkasya'da Türklere karşı büyük bir kıyım yaptığını belirten Prof. Dr. Selami Kılıç, konu ile ilgili olarak şu çarpıcı sözlere imza atıyor:

“Gerek Osmanlı Genelkurmayında gerek ordusunda oldukça üst düzey Alman subaylar vardı, hatta emir komuta tamamen Almanların elindeydi. Onun için Birinci Dünya Savaşı'nda, savaş sırasında yaşanan birtakım olumsuzlukları, Almanya'nın irdelemesi ve bunu soykırım olarak tabir etmesi bizleri derinden üzüyor. Çünkü belgelere baktığımız zaman Almanların kendi arşivlerinde, mesela Berlin'de bulunan Alman Dışişleri Bakanlığında siyasi diplomatik belgelere bakınca, hepsinde olmasa bile bir kısım belgelerde, Alman gazetelerinde Ermeni çetecilerinin 1915'te, özellikle 1918'de Müslüman Türk ahaliye karşı kıyımlar, katliamlar yaptıklarını ve bu katliamların insanlık dışı, vahşetlerle bütünleştiğini görebiliyoruz.”

Bir Alman subayının "Kendimizi Türklerin yerine koyalım. Türklerin güçlü olduğu yerde Ermeniler bağlılık yemini ediyor ama güçsüz olduğu yerlerde köylerde silah sesleri yükseliyordu. Ermeni kafileleri, çıkarılan yasa kapsamında yine Osmanlı'nın uzak eyaletlerine, Irak ve Suriye'ye gönderildi. Asıl acınması gereken Türklerdi çünkü Türklerin acısını, çektiği sefaleti, yaşadıklarını batı kamuoyuna aktaracak, Avrupa'ya, dünyaya aktaracak ne Amerikalı ne de Alman misyonerler vardı.” sözlerine vurgu yapan Profesör Kılıç, daha sonra şu ifadelere yer veriyor açıklamalarında:

“Alman belgeleri irdelenirse, Ermenilerin Müslüman Türklere karşı yaptığı katliamlar açık ve net olarak belgeleniyor. Alman belgeleri ile Osmanlı belgeleri de birebir örtüşüyor, Türk arşivleriyle kıyasladım. Erzincan'da, Erzurum'da, Bitlis'te yapılan katliamlar yer alıyor. Alman savaş muhabiri Paul Weitz'nin yazısında da Ermeni çetelerince 1917'nin sonunda, özellikle Erzincan Mütarekesi'nden sonra Doğu Anadolu'da nasıl katliamlar yaptıklarını, nasıl insanlık dışı işkencelerle insanları katlettiklerini açık ve net yazıyor. Ermenilerin, Erzurum başta olmak üzere Erzincan'da, Bayburt'ta, Gümüşhane'de, Bitlis'te, Muş'ta, Van'da, Müslüman ahaliye karşı büyük katliamlar yaptıkları belgelerde yer alıyor. O belgeler, Osmanlı belgeleriyle örtüşüyor. Alman Dışişleri Bakanlığı siyasi arşivinde ve bazı Alman gazete kupürlerinde, Ermenilerin İtilaf Devletleri ile işbirliği içerisinde hareket ederek, Osmanlı topraklarında isyanlar çıkardıkları, kurulan silahlı Ermeni çetelerinin birçok yerleşim yerlerinde Türklere karşı katliam yaptıkları gerçeği açıkça dile getiriliyor.”

19. yüzyılda tarifi imkânsız işkencelerle Türk Milletini sırtından vuran ve katleden Ermenilerin, Azerbaycan-Ermenistan arasında 1992 yılında yaşanan savaşta Hocalı'da 613 sivili işkencelerle öldürmelerinin acısı ise çok taze olarak beleklerde yer alıyor. Hocalı katliamından sağ kurtulan Solmaz Hasanaliyeva’nın, 25 Şubat 1992'de yaşadıklarını anlatırken söylediği şu sözleri, tarihe not düşmemiz gerekiyor:

“Gördüğüm vahşeti unutamıyorum ve hayatım boyunca da unutamayacağım. Ermeniler bize hiç acımadı. Büyük insanlar bir tarafa, küçük çocuklara bile acımadılar. Anne karnındaki çocukları süngülerle katlettiler. Ben kaçarak Ağdama geldim. Orada yaşadığım bir olayla daha da sarsıldım. Daha önce kamyonla taş, kum taşındığı görmüştük. Ağdam Camisine kamyon dolusu insan cesedi getirilmişti. Bu cesetlerin gözleri çıkarılmış, beden uzuvları kesilmişti. Dokuz gün çok soğuk, derme çatma bir yerde tuttular. Her gün de dayak atıyorlar. Su vermiyorlar. Susuzluktan ölecek gibiyim. Daha sonra Hankendi polis bölmesine götürdüler bizi. Oraya daha sonra getirilen bir kişi, Alesker isimli öğretmen kollarımda can verdi. İki ay boyunca olmazın işkencelerini gördüm. Dayak atmadıkları, işkence etmedikleri gün olmuyordu. Neden böyle yapıyorsunuz diye sorduğumda, 'Türk olduğunuz için' cevabını veriyorlardı…”

Öte yandan Alman gezgini Alfred Kerte’nin “Türklerle iş yaparken konuşmak yeterlidir, anlaşma yapmaya da gerek yok. Eğer Yunanlılarla iş yapmak istiyorsanız, mutlaka anlaşma imzalayın, Ermenilerle iş yapmak gibi bir fikriniz varsa, o zaman hiç bir şey imzalamaya gerek yok, sadece yalanla yüzleşeceksiniz. Ermenilerle karşılaşmak tehlikelidir, onları rüyada görmek de hayır getirmez.” sözü ise hayli ilginçtir.

Ermenilerin Türklerle olan hesaplarının bittiğini sanıp rehavete kapılanların ve Ermenilerin sahte dostluklarına inananların bilmeleri gereken gerçek, özetle budur.