Bartın’da hayatlarını kaybeden ve ülkemizi yasa boğan canlara Allah’tan rahmet ve yakınlarına baş sağlığı ve sabırlar diler, yer altındakilerin de bir an önce sağ salim kurtulmasını yüce Tanrı’dan niyaz ederim.

Bunun gibi Somada da üç yüz bir canımızı yitirmiştik. Soma’ya giden bir yetkilimizin mealen, “Ölümler, bu işin fıtratında var” demişti de hepimiz gönüllenmiştik millet olarak. Aslında doğru söylemişti yetkili, maden ocağında çalışmaya razı olan kişi ölümü göze almış demektir. Yalnız onlar mı, askere giden, her hangi bir ulaşım aracına binen, hastanede doktor ya da sağlık hizmeti veren kısaca “Eşiğin ardı gurbettir” denildiği gibi evinden dışarıya adımını atan herkes her an ölümle yüz yüze geleceğini bilmelidir.

Akşam haberlerinde dinlemiştim: Doktor, işinden evine dönerken ekmek almak için fırının önünde durur durmaz, üç kardeşin sopalı saldırısına uğramış. Vademiz yettiyse iş yeri, sokak, ulaşım aracı, hatta evimiz, hiç fark etmez. Rahmetli kardeşimin rahmetli kayın babası, yemeğini yiyip arkasına yaslamasıyla ruhunu teslim etmesi bir olmuş.

Velhasıl, doğduğumuz andan itibaren adayıyız ölümün, bundan kaçış kurtuluş yok. Cahit Sıtkı Tarancı’nın dediği gibi “Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında. Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o, musalla taşında.

Ölüm’ün her an ensemizde olduğunu unutmayalım ama Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyamızı düzenlemeyi sürdürelim. Yarın ölecekmişiz gibi de ahretimize hazırlıklı olalım. Yine Nazım Hikmet’e kulak verirsek eğer: “Ne ölümden korkmak ayıp, ne de düşünmek ölümü…” Yeter ki cenabı Allah, imandan Kuran’dan ayırmaya...

Sonuç: Ölüm, yalnız maden ocaklarındakileri beklemiyor. Her yerdeki, herkesleri, hepimizi bekliyor. Geldiği zaman da ne AĞA diyor, ne de EFENDİ…

Cümleye sağlık ve kaliteli yaşam dileklerimle…

15.10.2022