Hafta sonu evde otururken canım sıkılmıştı. Biraz yürüyüşe çıkayım dedim. Mevsim şubat olmasına rağmen güneşli bir gün vardı. Caddede yürürken bilboarddaki ilan  dikkatimi çekti.   “sevgililer gününün de yaşanmış gerçek aşk hikayeleri paneli” yazıyordu.  Tarihe bakınca şaşırdım 14 Şubat’tı.

      Panelin yapılacağı yere ve saate bakınca hepten şaşkınlığım daha da arttı. Şu anda panel başlamak üzereydi ve benim bulunduğum yere çok yakındı. Hemen salona yöneldim. Salon dolu olmasına rağmen en önde boş bir yer bularak oturdum.

       Bir psikolog olarak aşk benim ilgi alanımdı. Devlet Hastanesinde binlerce hastaya bakmıştım aşk acısı çeken. Bana hastalarıma yakın olmamdan dolayı  “aşkın ilacını veren psikolog Leyla hanım” adını takmışlardı.

        Panelde şehirden seçilmiş bir kaç kişi aşk hikayesini anlatacak, aralarda da şiir ve şarkılar söylenecekti. “Ne güzel program olur” içimden geçirdim.

       Sahneye kır saçlı ve bayağı ciddi görünümlü bir beyi davet ettiler. “Edebiyat ve Benim Aşkım” konulu bir söyleşi yapılacaktı. Bayan spiker konuğu şöyle tanıttı:  “Edebiyata gönül vermiş, aşk derecesine seven edebiyatın her alanında şiir, öykü, mektup, deneme ve röportaj alanında eserler veren Üniversitede binlerce öğrenci yetiştirmiş, Yerel basının 40 yıllık gönüllü yazarı, gençlere  ilham ve umut veren, ufuklarını açan  Özel eğitim öğretmeni Tuğrulcan  bey size eşi ile şiir ve edebiyat dolu  aşkını anlatacak” dedi.

       Şaşırdım. Bu ilde 5 yıldır görev yamama rağmen böyle birikimli bir insana ilkk defa rastlamıştım. Adam daha konuşmadan salon adama hayran kalmış ve ciddiyetle neler söyleyeceğini belkkliyorlardı.

          Adam ciddi tavırlarından sıyrılarak gülümsemeye başlayınca yüzünde güller açtı.  Ciddiyet ona ne kadar yakışıyorsa gülmek de o kadar yakışıyordu.

          Spiker bayan “ Tuğrulcan beyi anlattım, şimdi bu güzel günde güzel aşk hikayesini anlatacak sizlere.

           Tuğrulcan bey etkili konuşması ile tane tane ve anlaşılan bir sesle  anlatmaya başladı. Salon pür dikkat dinlemeye.

             “Aşkı Üniversitede tattım. İlk ders bana hayatımın dersini verdi. Hocamız daha ilk derste İlter bey hayatta asla unutmayacağım şekilde bir ödev vererek başladı.  Ödev şöyleydi. Üniversitenin kütüphanesinde tek nüsha el ile yazılmış olan başka yerde bulunmayan bir kitabı alıp okuyacak ve   özetini çıkaracaktır. Bize bir dönem süre vermişti. Ben ise Üniversite hazırlık aşamasında disiplinli çalışma ile ödevlerimi verilir verilmez yapar ve kalan boş zamanlarda kitap okurdum. Dersten sonra hemen Üniversite kütüphanesine gittim. Kitabı istedim. Görevli “Üzgünüm efendim biraz önce kapıdan çıkan beyaz elbiseli bayan aldı o kitabı” dedi. Bir an düşündükten sonra ben girerken kapıdan çıkan bayanı düşündüm. Sınıfta görmüştüm ama hiç konuşmamıştık. Hemen dışarı çıktım. Neyseki daha uzaklaşmamıştı.

                Ben her şeyi ilk yapan insana olarak benden önce davranan o kızı merak etmiştim.  Kütüphanenin önündeki banka oturmuş aldığı kitabı okumaya başlamıştı. Yanına yaklaşarak “oturabilir miyim?” dedim. Ben çekingen insan olmama rağmen o zamanlar, bu cesareti nasıl  bulup da gittim diye kendime çok zordum.  Kendinden emin olan bayan buyrun efendim diyerek hemen yanını  gösterdi. Oturdum. Bu yüksek özgüvenli hanım benim dikkatimi çekmişti. Bakışı ve yeşil gözleri ile “ yaratılanı severim yaratandan ötürü” dercesine insanları sevdiğini gösteren bakışla bana bakıyordu. Ben oturur oturmaz  “ben Leylahan sanırım aynı sınıftayız “ diyerek elini uzattı. Ben şaşkınlıkla ben de “Burakhan” dedim. Kız benim konuşmama fırsata vermeden hemen burası biraz sıcak galiba gel aşağıda kantinde bir  ağaç gölgesinde oturalım sana kahve ısmarlayayım” dedi. Bu ne kadar özgüvenli insandı. Şaşırdım. Ben ki erkek olmama rağmen yeni tanıştığım kimseye böyle hemen kahve ısmarlamamıştım hiç.

               Ben daha cevap vermeden ayağa kalktı. Ben de peşinden. O zaman anlamamıştım. Hayat boyu beni peşinden sürükleyecek”

              Salonda kahkahalar yükseldi. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de güldüm. Bir psikolog olarak alkışlamaya başlayınca herkes de alkışladı salonda. Sürü psikolojisi konusunda bir deneyim daha yaşamanın, bir ders almanın sevincini yaşadım o an.

             Bir psikolog için dinlediğim ve okuduğum her hayat hikayesi meslek kariyerime atılan bir ilmek oluyordu. Mesleğimi pekiştirmek için. Anlaşılan Tuğrulcan bey bu ilmeklere ilmek katacaktı.

            Alkışlar tamamlanınca herkes susunca Tuğrulcan bey özgüvenle konuşmasına devam etti Spiker bile müdahale etmeye gerek duymuyordu konuşmasına

            “Kahve içerken bana hocanın verdiği ödevi anlattı. Benim gibi bir hayat prensibi vardı. Disiplin ve “okuma aşkı” kitabı o yüzden almıştı. Bende aynı amaç ile geldiğimi söyleyince şaşırdı. Yeşilgözleri daha mı yeişl oldu bana mı öyle geldi anlayamadım. Beni şaşırtan bir şey söyledi. Bu kitabı önce ben sonra sen oku demeyeceğim. Bir parça sen oku, bir parça ben okuyayım sen dinle.  Ama aklına yaz. Şaşırmıştım. O ise kahveleri ısmarladıktan sonra kitaptan okumaya başlamıştı bile. İlk bölümde yazar şöyle diyordu.

             ‘ Gerçek aşk ne edebiyatta ne müzikte ne şarkılarda ne türkülerdedir. Aşk kalbe atılan Yaradanın sevgi dediğimiz tohumunun yeşermesi ve fidan olması ile başlar. Asıl olan o tohumu kalbimize kimin aracılığı ile Yaradanın nasıl vereceğidir. Bu bir kitap okuma sevgisi de olabilir karşı cinse olan bir sevgi de çocukkan masumca el ele tutuşarak şarkı söylediğimiz sınıf arkadaşımızda olabilir. Ormanlarda bir tohumla başlar. Bir fidanla başlar. O ormanları gene bir kibrit bir kaç saatlik yangınla bitirir. Siz kibrit mi olmak istersiniz tohumu kalbe diken bir yumuşak şefkatli el mi?’

            O kadar tatlı okuyordu ki kız, ben o an kendimde değildim sanki hayranlıkla o tatlı diline, özgüvenine ve bana bakarak bu aşkı anlatan kelimeleri sanki kalbime aşk tohumu ekiyordu. O ilk buluşmadan sonra o kitaptan bir ben bir o okudu. Ödevimizi tamamladık bir haftada. Dönem sonunda hoca sadece ikimize 100 puan verdi Arkadaşlarımız kıskansa da aslında hocanın verdiği aşk tohumunun fidanına sevgi ile bakmamızın ödülüydü. O ödül edebiyatı ve insanları sevmemizi sağladı. O zaman arkadaşım, sonra aşkım, dostum ve eşim olacak güzel bana insanları sevmeyi de öğretti tabii ki.

              Burada bir alkış daha koptu. Çünkü tam bu anda Leylahan Hanım geldi sahneye, alkışlar daha da arttı. Leylahan hanıma baktım. Gerçekten de herkese olmayan bir özgüven ve sevgi yeşil gözlerinden okunuyordu.

             Alkışlar susunda spiker. ”Buyrun leylahan Hanım” dedi.

             Leylahan Hanım sadece Tuğrulhan beyin gözlerine sevgi ile bakarak, yavaşça elini tuttu. Öptü. Sevgi ile Tuğrulhan beye baktı. Sadece şunları söyledi:

           “Aşk kitap okur gibi sevdiğin insanı O’nun kendini sevemediği kadar sevmek ve anlayışla o anlayamadığı kadar anlamaktır” 

  Salonda gene alkış koptu. O kadar bir alkıştı ki, bir tesadüfün beni böyle güzel etkinliğe getiremeyeceğini anladım. Bu bir ilahi hikmetti.

             O günden sonra Tuprulcan bey ile ve Leylahan Hanım ile tanıştım. Onların dostlarından Dr. Nizam bey ile evlendim.

              Gerçekten hiç bir şey tesadüf değildi ve gerçek aşk sevdiğine de kitap okuma aşkı ile beraber gerçek aşkı saf temiz sevgiyi verebilmekti.  Bu hayat hikayesi çok hastama da örnek oldu ve şifa oldu. Belki size de bir nebze şifa olmuştur.