Uzun aradan sonra iki dost rastlamışlardı tesadüfen. Rastladıkları yerin yakınında bir çay evine oturup muhabbet etmeye başladılar.

Kırk yıldır yerel basında yazı yazan, son on yıldır çıkardığı kitaplarıyla adından söz ettiren engelli dostuna adam dedi ki;

—emekli oldum. Yerel basın telif ödüyor mu? Yerel basın telif verse yazarım.

Dostu acı, acı güldü. İnsanlara şaştı. İnsanların her şeyi parayla ölçen maddeye batmış haline şaşırmadı da. Ama bir silahı vardı. Onu dostuna karşı kullanmak istedi.

Sordu:

—En son hangi kitabı okudunuz?

Kendinden en az on yaş büyük, yazdıklarıyla para kazanmak isteyen adam şaşırdı. Kitap okumayalı yıllar olmuştu. En son okuduğu kitabı hatırlayamadı. Yalan da söyleyemedi.

—benim kitap okumadığımı bilirsin diye geveledi en sonunda.

Bunun üzerine kitap okuması ile ünlü olan yerel basının gönüllü yazarı çayından zevkle bir yudum aldı. Dostuna baktı.

 Bir testi dolmadan boşalabilir mi kardeşim. Okumadan yazmak ancak boş adamın işidir. Okuyup da yazan para kazanamıyorsa da geleceğe güzel yatırım yapıyordur.  Sen ise okumadığına övünüyorsun. Sanki ben çok okuduğum halde maddi bir şey beklemiyorum. Peygamberimiz “Asıl zenginlik gönül zenginliğidir” demiş. Altmış yaşındasın. En son okuduğun kitabı hatırlamıyorsun ama yazmak para kazanmak istiyorsun. Seni kim okur?

Sosyal medyada takipçim çok ama dedi.

Muhatabı tekrar güldü. Hatta kahkaha sayılacak bir gülmeyle güldü. Cevapladı. Sosyal medya bir seraptır. Klavye kahramanları okumuyorlar. Tık, ediyorlar. Okumayan yazarında okumayan ama “tık” eden okuru olur. Sosyal medyada seni “tıklayana” okur diyorsan bende sana bir şey diyemem.

–altmış yaşında yazar çayından bir yudum aldı cevapladı.

—haklısın okumak lazım.

Yılların yerel gazete yazarı altmışlık delikanlıya bakarak dedi ki;

—sadece benim yazdığım ve sana çıktığı zaman hediye ettiğim 5 kitabımın 3 tanesini sindire, sindire okusaydın şu an bilgi seviyen daha da artardı. Ama okumadın. Okumak başka şey yazmak başka şey. Bence siz yazmadan önce biraz okuyun. Çevrenize ve çocuklarınıza örnek olun.

Altmışlık delikanlı kendisinden on yaş küçük dostunun bu yorumuna gücendi önce. Daha sonra onun konuştuklarını tam bir ay düşündü. Hep düşündü gece gündüz düşündü. Sonunda onun haklı olduğuna karar verdi.

“Etkili yazma” üzerine İlçe Halk Kütüphanesi’nden kitaplar aldı okudu. Okudu. Okudu. Okudu. Sonunda yerel basında para almadan yazmaya başladı.

Okurları onu o kadar benimsediler ki gerçekten mutlu olmaya başladı. Bir gün kendini “Okumadan yazan okunmaz” diyen genç dostuna rastlayınca ona sarılıp kucakladı.

Sen haklısın. Bu yazdıklarımızın karşılığını Yaradan verecek. Ben okuyunca “Okumuyorlar” diye şikayet ettiğim eşim ve çocuklarımda okumaya başladı. Onlarda okuyunca evde daha saygılı bireyler olduk. Bundan daha zenginlik olur mu?” dedi.

Yazar dostu sadece gülümsedi.

“gerçek telif mutluluktur” dostum dedi. “mutluluk manevidir”