Sevgili dostum,

İnsanlar kendi inandıklarına o kadar inanıyorlar ki, kendi gerçek sandıkları veya inandıkları şeylere farklı yorumlar getirenlerin görüşleri öneri gibi olsa da yani anlatanın “şöyle olsa daha iyi olurdu” anlamındaki sözlerini bile “keskin eleştiri”  olarak anlıyorlar. Yani herkes kendi gerçeğini “en gerçek” olarak algılıyor ve öyle kabul ediyor, bunu kabullenemeyeni de en yakın dostu olsa dahi yadırgıyor, eleştiriyor, “ayar vermeye “çalışıyor.

Sevgili dostum,

Herkesin gerçeği farklı olabiliyor. İnsanların kendi inandıklarından farklı düşünenleri anlaması kabullenmesi ve empati yapması gerçekten de güç iş. Bunu gözlemlediğim zaman ben bile hayret içinde kaldım.

Sevgili dostum,

İnsanların tahsili ne olursa olsun, anne ve babalarının etkisinde çok kalıyorlar. Anne ve baba kimi severse ona yöneliyorlar, bu dini ve siyasi tercihlerde de akrabalık bağlarında da istisnalar hariç olmak üzere aynen böyle. Eğer genel kabul görmüş siyasi tercih, inançlar ve hayata bakış açısından farklı bir şey yaşarsan kabullenmeleri zor. Mesela Üniversite eğitimin gereksiz olduğu bir ailede Üniversite okumak için azmetmek… Kadın ve erkek olsan da çook zor.  Okumayı sevmeyen bir toplulukta sen illa ya hem okumak, onunla kalmayarak yazmak da istersen çevren sana destek olmak yerine alay etmek, “seni seviyorum” bahanesi ile alay etmelerine hazırlıklı olmak ve savaşmayı göze almak zorundasın. Alay etmek isteyen insan “Oku” emrinin önemini anlamadığından Yaratanın ilk emri olsa da okuyana destek olmak yerine destek oluyor görünerek köstek olmaya eften püften şeyler ile eleştirmeye bakacaktır.

Sevgili dostum,

Yaşadıklarımı gözlemleyerek aklımda tutuyor ve bunları sana mektuplar olarak yazıyorum. Bazen aklıma geleni unutmayayım diye konuları deftere de kaydediyorum.  Hatta geçmişte bilgisayarımın olmadığı zamanlarda yazılarımı deftere kaydeder, bunları fotokopisini verirdim gazete ve dergiye, verirken de eklemeler çıkarmalar yapardım. O defterleri halen saklarım. Niye? Kitap olması umuduyla….Bizden sonra çocuklarımız ve torunlarımızda okusun diye. Belki torunlarımız veya çocuklarımız okumasa da kitap olunca başkaları ve onların torunu okur. “Neye niyet neye kısmet” misali. Bunları şimdi bile görüyorum. Bize düşen gerçek olduğuna inandıklarımızı söylemek, yazmak ve paylaşmak. Herkes kabullenemese de olur. Bakarsın bugün kabullenemeyen yarın kabullenir.

Sevgili dostum,

İnsanın bilgisi arttıkça ufku genişler. Bilgi de okumakla ya da dedikodudan uzak  “öğrenme amacı” ile konuşan insanlar ile soru sorarak ve “öğrenme amacı ile dinleme” ile elde edilir. Şu söz her zaman benim inandığım söz olmuştur. “Sıradan insan olmaktan uzaklaştıkça sıradan insanlar arasında kendinizi yalnız hissedersiniz”. E. E cumming in “Sizi başkalarından farksız yapmaya çalışan dünyada kendin olabilmek, kendin kalabilmek dünyanın en zor savaşını vermektir. Bu savaş başladı mı hiç bitmez” Tam bitti sanırsın başkası çıkar önüne moralini bozmak için her şeyi “seni seviyorum”  sözü ile yıkmaya çalışır. Halbuki o da bilir ki sevgiye ihtiyacımız yoktur. Gerçek olmayan maddi ve manevi olmayan yardımların önemi yoktur. Maddi Gücü olduğu halde sana bir bardak çay ısmarlamaktan korkan insanın  “seni seviyorum” demesi sadece “boş laf”  olur.

Sevgili dostum,

Bir amaç uğruna çaba harcayan insana gerçek manada insanın ve seven insan destek olur, amacını gerçekleştirmesi için imkanı varsa kaynak temin eder, o imkanı yoksa moral verir, sözü ile destekler, bunu davranışı ile gösterir. Ama bizde tam tersi olur. Kıskançlıklar demeyelim de azimli insanın çabasını kabullenememe toplumumuzda yaygın.  Çocuklarımız akrabalardan bazı insanları  “seviyorum” dedikçe çocuklara bakarak “seni sevmiyormuş” diye çocukları yalanlamaya, utandırmaya çalışan ebeveyn bunu şaka için yaptığını söyler ama çocuğun “sevme duygusu” nu baltaladığının farkında değildir. Bu toplumumuzda uzmanların uyarılarına rağmen yaygın bir tutum. Bunu anlattığımızda biz görgüsüz oluyoruz. Ne derse desinler bilimsel gerçekleri biz anlatacağız insanlara.

Sevgili dostum,

“En gerçek gerçekler bilimsel gerçeklerdir” derim. “Gerçek bence sarımsağa benzer” tadını herkes sevmez ama gerçek manada şifa kaynağıdır. Gerçekler acıtır. Çünkü en iyileştirici İlaçlar da acıdır.

Sevgili dostum,

Aynı yerde yaşıyorsak da  “boş konuşan” , konuşması samimi olmayan insanlardan uzak kalmalıyız. Onların boş konuşmasını dinleyerek zamanla  “boş” olan şeyleri dolu gibi görmeye de başlarız. Hani söz varır ya “ Bir insana kırk kere deli dersen deli olur” diye. Boş sözlerde radyasyona benzer dozu azar azar verince zarar vermez ama sonunda insanı geri dönülmez hastalıklara sokar. Boş insanı çok dinleyince bizim de sinirlerimizin gerilmesi ve gerginliğimizin artması gibi. Her tür hastalığın sebebi stres, stersin kaynağı da “seviyorum” yalanı ile bizler sömüren, duygularımızı suistimal eden ama imkanı varken bizim için elini cebine atmayan insanlardır.

Sevgili dostum,

Gerçekleri, güzel Türkçe ile yazılmış eserlerde, Güzel Türkçe ile gerçekleri anlatan insanlardan öğrenmeliyiz ve  “ilim Çin’de olsa alınız” diyen bir peygamberi sevdiğini söyleyen toplum olarak gerçekleri anlatan insanları gerçek manada seveceğiz ve maddi ve manevi destekleyeceğiz ki, bizi biz farkına varamasak da, çok iyi gözlemleyen ve bizim izimizden giden çocuklarımız ve torunlarımızda gerçekleri gören inanları maddi ve manevi destekleyen inan olsunlar.

Sevgili dostum,

Mektubumuzun başında “herkesin gerçeği farklıdır” dedik. Bu gerçeğe saygı göstermezsek, kimse de bizim gerçeklerimize saygı göstermez.

Sevgili dostum,

Aslında gerçekleri çok insan içgüdüsel olarak ve kendinden önce dünyada yaşayan dede, anne ve babadan dinledikleri gerçekleri bilirler ama kabullenmeleri zordur. Mantıklı olanı insanın nefsinin kabullenmesi, kendi yapamadığını kendinden güçsüz ve aşağı gördüğü insanın yapıyor olması (Yazmak, kitaplar yayınlamak ve hediye etmek)  kolay kolay kabullenilecek ve maddi manevi desteklenecek şeyler değil. Bunu ancak gerçek manada bu davranışlara inanan insan yapar. Tıpkı senin gibi dostum.

Gerçeklere ve bu gerçeklere maddi ve manevi destek olanlara selam olsun…