Öğretmen evinin önündeki kameriyelerin altında saatlerce oturup sohbet ediyorsunuz. Ne konuştuğunuzu merak ediyorum demişti oğlum. Ne konuşacağız bu yaştan sonra: Sağdan soldan, güncel konulardan, siyasetten konuştuğumuzu söyledim. Bazen de bir sözcük, arkadaşlarımızdan birisinin anısını canlandırır. Başlar anlatmaya. Hazır bulunanlar da arkadaşın anlatım düzenini bozmadan sessizce ve saygıyla dinleriz.

“Köyü anlatıyorum:

Dedem, ineğin gelmediğini fark edince akşamın dar vaktinde yola çıkmış. Amcam da n’olur n’olmaz endişesiyle peşine düşmüş dedemin, hissettirmeden. Gide gide ağ tepeye çıkmış ki dedem, bizim inek bir çamın dibine yatmış geviş getirmekte.

Amcam, çok sinirlenen dedemin ineği döveceğini sanıyormuş. Aksine dedem, ineğin karşısına dikilmiş sitem ediyormuş.

-Be anasını avradını nem n’ettiğimin ineği, ben sana saman mı vermedim, seni susuz mu godum, altına buzağını mı vermedim? Ne demeye Ağ tepe’de çamın altına yatıp ta kurtlara yem olmayı bekliyon? Sen gelmeyince beni uyku tutmayacağını hiç mi getirmedin aklına?

Hadi gah, gah da gidek evimize. Evde danan seni bekliyo, emecek. Danayınan beraber bizim garı da bekliyo südünü sağacah.

İneği önüne katmış getirirken amcamla karşılaşmış dedem. Baba oğul yola düşmüş gelirlerken:

-Hadi ben ineği aramaya çıhdıydım. Sen niye çıhdın ahşamın bu vahdında?

-Önemli bi şey yoh heri baba. Canım sıhıldı da şeyle bi hava alıyım dediydim emme gendi gendime gonuşurken gonuşurken buralara gader gelmişim işde. Zatı geri dönüyodum seni gordüm de bekledim ayışığında…”