Sabah haberlerini izliyorum:, Tahıl yüklü geminin Odesa limanından ayrılıp İtalya’ya yönelmesi bir kısım basınımızda bir sevinç bir sevinç... Bizim köyde bu denli sevinenlere, “Gelin ile damat sevinir, yanında da iki deli” derlerdi.

Belki Ukrayna, emeğimi değerlendirdim, üretimim elimde kalmadı diye; İtalya ise bu sene ihtiyacım olan tahılı temin ettim, halkımızı aç kalmaktan kurtardım der, sevinir. Bizim bir kısım basınımıza ne oluyor?

*****

Nazım anlatıyor: “Eve gerekli buğdayı ayırdık. Kalanını da Alaca’da satıp borçlarımızı ödemek istedik. Tüccarlar ağız birliği etmişler. Bir kuruş fazla veren yok. Onlar da biliyor, buğdayımızı geri götüremeyeceğimizi. Hangisine gitsen bir ayağını altına alıp sandalyeye kurulmuş, sigara tellendiriyorlar. Yüzümüze bile bakmıyorlar.

Alışmışlar bir kere, bizden ucuz alıp zamanı gelince fiyatları katlayarak satmaya. Onlar da öyle yol tutturup geçimin kolayını bulmuşlar. N’apcan, yapcak bişii yok…”

*****

Zeynel anlatıyor: “Yeğenim yirmi ton buğdayı satmak için kente getirdi. Kimse değerini vermiyor, herkes öldü fiyatı bekliyor. Yeğenim de ayda dört yüz elli lira kira ile bir depo tutup buğdayını korumaya aldı.” Buğday ne zaman fiyatını bulursa o zaman satacak.

Hadi onun tuzu kuru. Bastı mı ayağını kaldırmayan alacaklısı olanlar N‘apcak?”

Sabah programlarında üzülecek haber çok da sevinecek habere pek rastlayamıyorum nedense. Bakış açılarımız mı değişik nedir, çoğunlukla…