Sevgili dostum,

Son zamanlarda yaşadığım hadiseler gene sana kitap konusunda yazmama sebep oldu. Sanırım “gerçek okur” ve “laf olsun okuru” var oldukça da “kitap okuma” ve “yazara destek olma yerine alay etme” konusunda konular hiç azalmayacak.

Sevgili dostum,

Bir kitap yazanın bile 40 yıldır yazanın karşısına geçerek “ben de kitap yazdım sen de kitap yazdın senin benden ne üstün yönün var ki?” diyerek efelendiği zamanda kitap tartışması biter mi?

Sevgili dostum,

“Üstünlük” sevdasının yoğun olarak yaşandığı dünyada yazmayı “insanın iyisi insanlara faydalı olandır” düsturu ile “insanlara faydalı olmak için yazmak” amacı ile yazmayan insan uzun vadede tutunamaz. Okunmayan ama satılan kitaplar, faydalı olamadıktan sonra ne anlamı olur? Bir okur bir kitap alır kitaplığına süs yapar, öteki okur ve çevresine tavsiye eder okutur. Daha öteki de o kitaptan birçok alarak başkalarına hediye eder. Kimi de yazarın karşısına çıkarak “ sen de yazdın bende yazdım ne üstün yönün var” diye güya yazarı eleştirdiğini söyler. Eleştirinin ne olduğunu anlayamamış ve eleştiriyi insanı sorgulamak, bunu da o yazarı tanımak adına yaptığını iddia etmek bilmem ne kadar mantıklı?

Sevgili dostum,

“Torunlarım kitap okumuyor” diye şikayet edene “babaanne olarak sen torunların karşısında kitap okuyor musun?” diye sorduğunda kızan da, okuma yazma bilmediği halde verdiğin kitabı senelerce saklayarak torununa miras bırakan insanlarda bizim toplumumuzun insanı. Yazdığı kitaptan para kazanamayan insanı küçümserken, baba ve annelerin yardımı ile ev araba alanı yücelten ve göklere çıkaran insanlar da bizim insanımız. Fark ne dersen kültür farkı deriz geçeriz ama üstünde düşünülmesi gereken konu bu.

Sevgili dostum,

Kendi kitap okumadığı halde “şuna kitap hediye et, buna da et” diye ukala tavsiyelerde bulunanlarda var. Kime kitap tavsiye edeceğimizi başkalarının tavsiye etmesine gerek yok. Ama bizim toplum yazara akıl vermeyi sever ama kitabını okumaz. “Kitabını okumak isterim” deyip de kitapçıdan kitabı almak yerine hediye bekleyen zenginler de bizim toplumuzun fertleri.

Sevgili dostum,

Çok ihtiyacımız olduğu şeylere para harcamayarak ihtiyacımız olmayan eşyalarla evimizi doldurarak hava atıp, sonra evi taşırken de eşyaların gereksizliğini görerek “evi çöp eve çevirmişiz” diye sızlanmak da bizim toplumuzun yaşadığı şeyler. Evde fazla eşyaları ihtiyacı olana vermek yerine çöpe atmak da bizim toplumumuzun alışkanlıkları. O atılan çöpleri alıp satarak ailesini geçindiren insanlarda ne kadar güzel ve helal kazanıyorlar. Takdir etmemek elde mi? Kullanamadığımız eşyalara temizlikti, bakımdı diyerek çok para harcarken ihtiyacımız olan bilgilere ulaşacağımız kitaplara harcama yapmamak da tam anlamı ile “cimri” olmanın emaresi değil mi? Cimrilik ile tutumlu olmak arasında farkı anlamamak da bilmem ne ifade eder? Dengesizlikler hayatımızı adeta virüs gibi istila etmişler ama insanlar farkına varamıyorlar. Farkına varmak için düşünmek, düşünmek için de okumak lazım. Okumak da sıradan olmamalı ve güzel bilgiler veren kitapları okumak, yazarını tebrik etmek, desteklemek de gerekiyor. Bizler bunu yazarlarla röportajlar yaparak uygulamaya çalışıyoruz. Anlayan da var anlamayan da, farklılıklar zenginliklerimiz üstünlük taslamak için değil farklılıkları fark etmek için yazmak bana zevk veriyor. Sen fark ediyorsun ya dünyalar benim oluyor. Belki de başka gezegenlerde benim oluyor da farkına varamıyorum.

Sevgili dostum,

Sana bunları yazarken sosyal medyada bir söze rastladım.

“Ego, başkalarından öğrenmemizi,

Kıskançlık, kendimize odaklanmamızı,

Öfke, olayları net olarak görmemizi,

Cehalet, doğru karar vermemizi,

Korku, ise fırsatları değerlendirmemizi engeller.

Bu yüzden bunlardan kurtulun. “

Ne güzel tespit.

Sevgili dostum,

Çoğu sosyal medyayı zararlı bulur, boş şeyler yazana bakmazsan ve muhatap olmazsan bence sosyal medya öğrenmemiz için bize güzel fırsatlar sunuyor. Kitaplar kadar böyle özlü sözler üzerinde düşünüp de ders alamıyorsak sosyal medya da bir okul ve yazılarda kitap. Her insana da bir kitap olduğu gibi.

Sevgili dostum,

Bizi şiddete eleştiren, olumsuzlukları sıralayan insanlara bile kızmıyorum ve onlardan almam dersleri almaya bakıyorum ve onların bize farkındalık oluşturmamız için bize yollanan birer ders verici uyaran olduğunu düşünerek faydalanmaya bakıyorum. Tabii ki bizi itham altında bırakan “üstünlük” gibi iddialara da gereken cevabı veriyoruz, kırıp dökmeden.

Sevgili dostum,

Konu “kitap” ve Yaradanın en sevdiği ve ilk emri olan “oku” olunca içimizdeki coşku kağıtlara mektuplara hızla akıyor ki, zamanın nasıl geçtiğini hemen unutuyorum. Bu mektuplar bize terapi, ruhumuza şifa veren ilaç, geleceğe yazdığımız en hayırlı miras olduğunu düşündükçe heyecanımız ve daha çok mektuplar yazma isteğimiz de artıyor. Coşkumuz çoğalıyor hayata bağlılığımız daha sağlam oluyor. Pulsuz ve zarfsız masrafsız bu mektuplarda işte bize teknolojinin nimeti.

Sevgili dostum,

Kitapları sevmeye “oku” emrini daha iyi anlamak için çaba harcamaya, faydalı olduğuna inandığımız mektuplar yazmaya ve bu mektupların kitap olarak gelecek nesillere güzel miras olarak kalması için dua etmeye devam edeceğiz. İyi ki varsın ve dostumsun, varlığınla hem bana hem okuyana “var olduğumuz” konusunda ilham vermeye devam ediyorsun. Dostluk böyle şey işte. Böyle dostluklara can kurban.