Sosyolojik bir olguyu yok saymak onun gerçekte olmadığını göstermez. Yani mesela Türkiye’deki kültür yozlaşmasını kimse inkâr edemez. Hatta herkes kendince buna çözümler de üretir. Kullandığımız dilden tutun da toplumun yaşantısındaki yozluklara varana değin hemen her şey hakkında çareler ararız durmadan.

 

Mahalle kültürünün apartman soğukluğuna vardığı günümüz Türkiye’sinde insanlar arasındaki iletişim de neredeyse yok denecek kadar az. Kimsenin kimseye güvenmediği, komşuluk ilişkilerinin sıfıra indirgendiği ve etik değerlerin aşındığı bu ortamda, artık çareler aramaktan ziyade çözümleri yaşama geçirmek gerekiyor.

 

Alt gelir grubundaki toplum kesimlerinin yaşadığı sorunlarla, üst gelir seviyesindekilerin hayata bakış açıları doğal olarak birbirine zıt. Mevzular herkese göre değişiklik gösterse de çoğu kez ortak kaygıların yaşandığı da ayrı bir realite. Örneğin şu an ki gündem gereği Kanal İstanbul’a karşı olanlar hem alt gelir grubundakiler, hem de zenginler. Yaşam güçlüğü içindeki halk, Kanal İstanbul’a harcanacak 200 milyar doların ekonomiye kanalize edilmesini isterken, elitistler ise “Tayyip Erdoğan düşmanlığıyla” konuya cepheden karşı çıkıyorlar.

 

Argonun günlük yaşamın içerisindeki geniş payı, ahlaki değerlerdeki aşınma ve ülkedeki gelir adaletsizliği gibi belli başlı konular çözüm bekliyor. Bugün Ana Muhalefet Partisi CHP bile çözüm bekleyen meseleler hakkında konuşmaktan imtina ediyor. CHP’nin eğitim, adalet ve ekonomi konularındaki şikâyetlerini biliyoruz ama çözümleri nedir onları bilemiyoruz.  Yalnız CHP’nin değil, bugün muhalefette yer alan diğer partilerin de çözüme dair analitik bakış açılarını henüz öğrenemedik…

 

Öte yandan, bundan 2 yıl kadar önce Meclis’te söz alan bir milletvekili ilginç rakamlar vermişti… Söz konusu vekil İstanbul'da 34 bin kahvehaneye karşılık 51 il halk kütüphanesinin bulunduğunu belirterek, “Ankara'da 44 kütüphane, 21 bin kahvehane; İzmir'de 42 kütüphaneye karşılık yaklaşık 7 bin kahvehane bulunuyor.” ifadelerini kullanmıştı. Türkiye genelinde kahvehane sayısı 700 bin iken kütüphane sayısının 1413 olduğu da hesaba katılırsa, durumumuz gerçekten vahim. Umarım aradan geçen 2 yılda durum biraz daha değişmiştir.

 

İşte, bütün bunların hepsi sosyolojik bir olgu. Eğitimde yaşanan sıkıntılar, ekonomik kriz, işsizlik, ahlaki çöküntü, toplumsal yaşayıştaki olumsuzluklar, Türkçenin düzgün kullanılmaması, gelir dağılımındaki adaletsizlik, şiddet, argo, hodbinlik vb. olumsuzlukları yaşayan bir ülkeyiz. Çanlar bizim için çalarken artık konuşmayı bırakıp çareler üretmeliyiz.

 

Mazisi dayanışma, nezaket ve letafet kültürüyle yoğrulmuş bir halkın hodbin çocukları olarak hemen harekete geçmek durumundayız. Silkelenip kendimize gelerek özümüzdeki cevhere dönmek zorundayız. Dolayısıyla, merhamet ve adalet eksenli bir toplumu yeniden inşa etmek günümüzün acil görevi…