Sevgili dostum,

Dostum diye bildiklerimizin, bizden bir çıkarı olmadığı zaman, bizlerden uzak kalmasına artık alıştık ama bazen onlara rastlayınca yanlarına gitmek ve  tokalaşmak, gerçek manada seviyorsak kucaklaşmak isteğimizi de  bazen engelleyemiyoruz. “ seven  tokalaşır, kucaklaşır”  misali.  Seven Kalbe  kim söz geçirebilmiş ki? Biz geçirelim.

Sevgili dostum,

Geçtiğimiz günlerde  bir arkadaşa rastladım. Eskiden olsa dostum derdim ama davranışı dostluğu hak etmediğini gösterdi.  Markete girerken onu görünce tek başına oturduğu banka yaklaşarak selam verdim. Hemen elini havaya kaldırarak “ rahatsızım uzak dur” dedi. Ben anlamadım bu davranışı. Baktığımda rahatsızlıığını belirten bir hali falan da yoktu. Yanından biraz uzaklaşınca  beni görmeyeceği yerden onu izledim. Biraz  sonra gelen başka bir arkadaşına sarılıp kucaklaştığını gördüm. Şaşırdım kaldım. Demek ki bize uzak dur demesi  rahatsızlığından değil bizim varlığımızın rahatsızlığındanmış.

Sevgili dostum,

Bu durumda insanlar “hata bende onun yanına gitmemem lazımdı” diyerek kendini suçlamaya başlar ki, bu tutum da bana yanlış geliyor. Biz sevdiğimiz için yanına gitmişiz. Adam bizden uzak dur demişse demek ki sevgisi azalmış ve bize “uzak kal” diye  tutumda bulunuyor. Bize düşende uzaklaşmak ve  bir daha da o bize yaklaşmadan bizim ona yaklaşmamamız lazım. Ne onu ne kendimizi suçlamadan ve üzülmeden.

Sevgili dostum,

Duygularımızda dengeyi sağlayamadığımızdan mutsuz oluyoruz  çoğu zaman işte. “değer vermeyene değer verdiğimizde kendini değerli sanan insanlar” ile dengeyi sağlayamadığımızdan mutlu olamıyoruz çoğu zaman. Aynı insan işi düştüğü zaman da  isteklerini rica ederek kibarlıkla değil emrederek isterdi. “Şunu yap bunu yap” gibi üstelik de yaşça bizden küçük olduğu halde.

Sevgili dostum,

Demem o ki, dostluklar ucu keskin kılıçlara benziyor ve dengeyi sağlayamadığında kalbimizi keserek acıtıyor.  Bunu anlattığım çok insan “ sana ne o  adamın yanına gitmeseydin” der işin içinden çıkar. Ama sen farklı olduğundan dersin ki “ sen iyi niyetle arkadaşının yanına gitmişsin. Bakalım onun ne sorunu vardı ve kafasından neler geçiyordu da öyle davrandı. Sen bu davranışına kızmak yerine ondan ders çıkar ve  bir dahaki ratladığında o sana nasıl davranıyorsa sen de öyle davran. Seni görmüyorsa sende onu görme. Sana bakıyorsa  selam ver, yanına geliyorsa  sohbet et”  bu iletişmin en sağlıklı yönü işte. Sen bana aynen böle söylesin. Hayat senin ve benim için öğrenme olduğundan her olaydan ders çıkarırız ve  bu dersleri de böyle mektuplar ile insanların ders alması için anlatırız. Desen ki dinleyen veya okuyan kim. Vardır elbette okuyan  ve dinleyecek koskoca dünyada. Biz yeter ki yazalım. Mektuplar bazen değil ama çok zaman yıllar sonra anlaşılır. Biz de o zaman  “iyi ki yazmışız” deriz. “Söz uçar yazı kalır, mektupların seneler sonrasına nazı ve  ders veren özü kalır” bu da benden bir özdeyiş olsun. 

Sevgili dostum,

Mesafe anlamayana, sevgiyi bilmeyene, gerçek sevgiyi bize göstermeyene  konması gereken bir sınır. Bu sınırı aşana da  taviz vermeden güzel dille anlatmak lazım. Anlatmak ama anlamak istemeyen anlama engelliye anlatamazsın sadece söylesin. Anlatmak demek anlayana  söyemek demek çünkü.

Sevgili dostum, Güzel Kardeşim,

Onca söz e rağmen karşındaki insna  işitme engelli olmadığı  halde anlamıyorsa  duymasında sorun yok ama anlamasında sorun olan insandır ve  anlamayana  ağzı açmak da israftır. İsraf ise yasakdır. Çünkü faydası yoktur insana, çevresine ve topluma.

Sevgili dostum,

Demek istediğim  dostluk her zaman istikrarlı olmalı. “Bugün sıkıntılıyım” diye dostumuza soğuk davranırsak yarın o da bize soğuk davranır. Sıkıntılı olsak bile bunu sadece dilimizle, yapmacı olarak, değil beden dilimizlede güzel tutarlı olarak anlatalım ki mutabımız, dostumuz bizi yanlış anlamasın. Çünkü yanlış anlamaya fırsat vermemek de  çoğu zaman bizim elimizde.

Sevgili dostum,

Başımzıa ne geliyorsa dostluklarda samimi olmayanlara sınır koymamamız ve bu sınırları koysak bile sınırları aşmamız ve  bunun da farkına varamamış olmamızdan gelmiyor mu? Mesela arazi anlaşmazlıkları da çok zaman sınırlara müdahale etmekten  meydana gelmiyor mu? Onlar birbirii öldürürken, dostluklarda sınırları  bilmeyenlerde  dostlukları  öldürmüyorlar mı? Sınırlar önemli ve hepimiz gerek fiziki gerekse ruhi sınırlarımıza riayet edersek rahat ederiz. O yüzden iletişim işlerinde dikkatli olmak  gerekiyor. Hele iiletişim ile alakalı mesleklerde çalışanların buna dikkat etmesi daha  zaruri oluyor.

Sevgili dostum,

Yaşadığımız her olay, beni böyle sana mektup yazacak  kadar derin düşüncelere  sevk ediyor. Düşündükçe hem hatalarmı görmenin, hem bir dostumla sanki yüz yüze konuşuyor gibi dertleşmenin hem de sana  yazarak , gelecek nesillere bırakmanın hazzıını yaşıyor, huzur buluyorum. Mektup yazarken  arada ara vererek gazetemi okuyor, kendimi toparladığım zaman gene mektubuun başına geçiyorum. Bu da  zamanı iyi kullanmama sebep oluyor. Planlı iş yapmak da hem verımlı oluyor hem de huzurlu. İnsanın huzurlu olması kadar güzel bir şey de yok zaten.

Sevgili dostum,

Mesafe bilmeyen ve hep kendine saygı duyulmasını bekleyen ama kendisi saygıı olmayan insnalarla  mesafeli olmak en büyük başarı. Kimseye muhtaç olmadığımızdan  insanları kırmayalım diye de  mesafe bilmeyene  saygı da olmamalıç Uzaklaşarak  “selam verme”  saygınlığından ileri gitmemek en iyisi.

Sevgili dostum,

Hayat devam ediyor ve devam eden hayatın zevki sınırları aşmamak ile oluyor. Başkalarının özel hayatına fazla girmeden ve  bize soğuk davranan insanları da sıcak davranmaya zorlamadan yolumuza devam edelim. Varsın yalnız kalalım ama kimseyi iyi olmaya da zorlamayalım. Sınırlarını kendi bilmeyen  anlamayan insana ne kadar konuşsak yazsak da nafile. Biz nafile insanlarla değil faydalanan insanlar ile dostluğumuzla var olalım.