Türkiye Barolar Birliği eski Başkanı ve ceza hukuku profesörü Metin Feyzioğlu katıldığı bir programda gündeme dair dikkat çekici açıklamalar yaptı. Feyzioğlu Millet İttifakı için “6+1 değil, masanın kendisi HDP” dedi. Türkiye Barolar Birliği hakkında da çarpıcı iddialarda bulunan Feyzioğlu, baronun HDP’nin egemenliğine geçtiğini söyledi.

 

Metin Feyzioğlu’nu en çok, Danıştay’ın 146. kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisine yönelik tepkisiyle tanıdık. Metin Feyzioğlu’nun Danıştay’ın 2014'teki 146. kuruluş yıldönümü konuşmasını dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan “Yanlış konuşuyorsun” diyerek oturduğu yerden bölmüş, Feyzioğlu'nun, “Neyi yanlış konuşuyorum Sayın Başbakan'ım?” diye sorması üzerine dönemin Başbakanı Erdoğan da “Böyle bir edepsizlik olmaz ki” yanıtını vermişti.  Bunun üzerine Feyzioğlu, kürsüden  “Ben edepsizlik yapmadım, kimseye de edepsizlik yapıyorsun demeyi kendime yakıştırmam. Çok yapıcı bir konuşmaydı” yanıtını vermişti. Erdoğan'ı dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül sakinleştirmeye çalışmıştı.

 

Bu olaydan sonra Türkiye 15 Temmuz travmasını yaşadı. Haliyle her yurtsever gibi Metin Feyzioğlu da siyaset anlayışını gözden geçirerek FETÖ ve PKK tehditlerine karşı mevzilenen siyasi iktidarın bazı politikalarına destek verdi. Terörle mücadele konusunda verilen bu desteği yanlış anlayan “tatlı su solcuları” Feyzioğlu’nu da linç etmeye kalkıştı. Oysa Metin Feyzioğlu AK Partili olmamış, 15 Temmuz’da ortaya çıkan büyük tehlike karşısında devletinin yanında yer almıştı. Bu ince ayrıntıyı göremeyenler için Feyzioğlu’nu linç etmeye kalkışmak en kolay yoldu.

 

Her devletçi ve devrimci gibi maruz kaldığımız linç Metin Feyzioğlu’nun da umurunda olmadı. 15 Temmuz’dan önce “PKK ile yalnız yurt içinde değil, kukla Kürt Devletine engel olmak için sınır ötesinde de mücadele edilmeli, FETÖ’nün üzerine korkusuzca gidilmeli” diyorduk. Bugün siyasi iktidar bu taleplerin tamamını karşılıyor ve bu sinsi alçak yapıları darmadağın ediyorsa, tabi ki bu politikaları destekleyecektik. Aksi halde kendimizle çelişecektik. Metin Feyzioğlu’nun da bizler gibi yaptığı şey buydu.

 

Gel gelelim Feyzioğlu’nun yazının girişinde alıntıladığım görüşlerine… Metin Bey “CHP ve HDP arasında nasıl bir ilişki var?” sorusuna, “Doğrudan bir ilişki var. Fakat CHP seçmeninin büyük kısmı Atatürkçü, Cumhuriyetçi, üniter devletçi ve milliyetçi bir seçmen olduğu için ülkenin geleceğine dair kaygılar taşıyor, bu kaygılara da saygıyla yaklaşmak lazım. Bu seçmen HDP'nin duruşundan, HDP'nin PKK ile organik ilişkisinden fevkalade rahatsız, dolayısıyla CHP kendi seçmeninden HDP ile bağlantısını gizlemek zorunda hissediyor kendini.” diye yanıt vermiş.

 

Feyzioğlu ayrıca sözlerine şu ifadeleri eklemiş:

 

“Bu ülkeye CHP'nin yapabileceği en büyük iyilik nedir biliyor musunuz? Kendi seçmenini de rahatlatır; HDP'ye 'Ya biz senle kenarlarda kuytularda el ele görüşeceğimize, açıktan şu işbirliğini yapalım deseydi, demez, demedi, demeyecek; açıktan sana şart koşuyorum, sen PKK'yı lanetle, araya mesafeni koyduğunu söyle, dolayısıyla terörle mücadelede tabanının PKK'ya karşı konumlanması için senin PKK'yı lanetlemen lazım. Bunu yap. Ben de seninle aslanlar gibi ortaya çıkayım, seni gizlemeyeyim kuytularda, herkese takdim edeyim' demesi lazım. İnanınız PKK sebebiyle kaybedeceği oyun mislini ve mislini kararsız seçmenden alırdı. Ama yapmayacak, yapamayacak…”

 

15 Temmuz 2016’dan sonra benzer düşünceleri paylaştığımız Doğu Perinçek, Nedim Şener ve Metin Feyzioğlu gibi isimlerle aynı kaderi yaşıyor olsak da kararlılığımız tamdır: Bu ülke PKK ve FETÖ’ye asla teslim olmayacak, Mustafa Kemal Paşa’nın emanetine sonsuza kadar sahip çıkılacaktır.  Uğradığımız hakaretlerin ve linçlerin bu ülkenin geleceği söz konusu olduğunda hiçbir önemi olmadığını biliyoruz.

 

O vakit bildiklerimiz bize kalsın.

Ne mutlu Türküm diyene…