Fransız diplomat ve yazar Claude Farrere, 1922 Mart ayında kendisiyle görüşen bir gazeteciye Türkleri neden çok sevdiğini şu cümlelerle anlatır:

 

“Neden mi Türklerin dostuyum? Çok basit. Barışı seviyorum da ondan… Benim tanıdıklarım içinde Türk Halkından ziyade saygı ve sevgiye layığını görmedim. Bu, tanıdığım en dürüst, en doğru, en sadık, en sağlıklı, en cömert ve lütufkârlığı takdire şayan halktır. Düşünün ki Türkler Balkanlar’ın hakimi idiler. Buna rağmen boyun eğdirdikleri halkları yok etmediler. Hemen hemen soyu kesilmiş Avustralya yerlilerini ve Kızılderilileri hatırlarsanız, Müslümanların barbarlıkla alakası bulunmadığını anlarsınız… Hayvan sevgilerine ne demeli? İstanbul’un Müslüman mahallelerinde kediler insandan kaçmaz, rahatça onları okşayabilirsiniz. Diğer mahallelerde (Hristiyan mahallelerinde) böyle değildir. Türkler basittir, şövalye ruhlu, cesur insanlardır; bankacılık ve tefeciliğe hiçbir zaman akılları ermemiştir. Hiç esir edilmedikleri için Türklerin esir ve kölelerinki gibi silinmez kusurları yoktur. Türklerin kahvelerine girin: Orada alkol içilmez, sarhoş olunmaz…” (Cengiz Yazoğlu, Osmanlı’nın Tasfiyesi, Sayfa 23-24)

 

Gelelim temizlik alışkanlıklarına…

 

Bize hep örnek gösterilen Avrupa’nın temizlik ve hijyen anlayışının başlı başına bir garabet olduğunu okuyoruz tarih kitaplarında. Örneğin tuvalet kültürü… Hamam ve su kaynaklı tuvaletler yapan bir ecdadın, dönemin Avrupa’sına örnek olduğunu biliyoruz.

 

Avrupalılar tuvalet ihtiyaçlarını çalı altlarında giderirken, Türklerin Selçuklu dönemiyle başlayan yerleşik tuvalet kültürü Osmanlı döneminde hamamlarla birlikte, özellikle Avrupalı seyyahlarda temizlik açısından hayranlık uyandırıyordu… Osmanlı’nın ilk Paris Elçisi olan Yirmi Sekiz Mehmed Çelebi anılarında, Fransızların “su gibi parfüm kullandıklarını” anlatır. Ancak çevreden gelen pis kokularla parfüm kokularının birleşerek daha kötü bir koku oluşturmasından ve bunun da hiç bir parfüm cinsi tarafından bastırılamadığını tasvir eder. Çelebi Mehmet vatana döndüğünde Türkçe Deyimler Sözlüğü’ne “üzerine tüy dikmek” diye bir deyim ekler.

 

“Yanlışın başka bir yanlışla telafi edilmesi” karşısında bu sözü söylemiş Çelebi Mehmet… Versay Sarayı kaynaklı bu “tüy dikme” metodu şöyle uygulanıyormuş: “Koridor köşelerine hacetlerin büyüğü giderildiğinde uşaklar, bunları dışarıya atmadan önce bir kaz tüyünü içine sokarlarmış. Birkaç gün sonra da tüyden tutarak, sertleşmiş olan haceti pencereden dışarıya fırlattıklarında, artık o anki şanslı kişi kim ise onun kafasında patlarmış!”

 

Avrupa yüzyıllar boyunca bu sağlıksız ortamdan dolayı özellikle kolera gibi birçok hastalık atlattı. Bugün geç de olsa temizliğin önemini kavrayan Avrupalılar bize ders vermeye kalktığında, bir profesörümüz buna tepki tepki göstermişti. Yıllar önce 11 profesörle Türkiye Yüznumara Kurulu’nu kuran Prof. Baha Galip Tunalıgil, neden böyle bir uğraşı seçtiğini şöyle anlatmış: “Yıllar önce Paris’te bir konferansa gitmiştim. Güzel bir kongre sarayındayız. Fevkalade bir bina. Tuvalete girdik. Pırıl pırıl. Fakat bir Hollandalı Profesör ‘Bunlar nasıl insanlar? Hayvanlık bu!’ diye söyleniyor. Niye bağırdığını sordum. ‘Katı sabun koymuşlar tuvalete’ dedi. Sıvı sabun yok diye sinirlenmiş. Kafama dank etti. Osmanlılar bu adamlara sıçmayı, abdest almayı öğretmişler. Şimdi bunlar sıvı sabun yok diye sinirleniyorlar. Oysa benim ülkemde değil katı sabun, sabun bile yok tuvaletlerde. Hatta insan gibi kaka yapacak yer yok. Bu meseleyle ilgilenmeye karar verdim!”

 

Tuvalet kültürünü Avrupa’ya öğretenin Osmanlılar olduğu gerçeğini hiç unutmayalım. Temizlik alışkanlığının bugün de toplumun bütün kesimlerince hassasiyetle gerçekleşmesi gerekiyor. “Temizlik imandandır” diyen bir Peygambere sahip olan bizlerin, atalarımızın asırlar önce dünyaya bu mevzuda örnek olduğunu unutmamalıyız. Toplumsal yaşantımızı kendimize has özelliklerimizle dizayn ederek, tarihimize ve kültürümüze yakışır bir şekilde yine tüm dünyaya örnek olmalıyız.

 

Fransız diplomat ve yazar Claude Farrere’in yazının girişindeki sözü içerisinde yer alan “Bu, tanıdığım en dürüst, en doğru, en sadık, en sağlıklı, en cömert ve lütufkârlığı takdire şayan halktır” sözü, kulaklarımıza küpe olsun.

 

Türk deyip de geçenler olabilir. Ama biz geçemeyiz...