Bir öğretmenler gününe daha geldik sorunlarla dolu. Fazla oynanıyor öğretmenle. Öğretmenlik oynanacak meslek değil kutsanacak meslektir.

İnsana hitap eden, insanı şekillendiren tek meslektir öğretmenlik. Dayanağı eskidir öğretmenliğin. Yunan Filozofu Eflatun’dan alır kaynağını. Okullarda şapka giymenin zorunlu olduğu yıllarda liselilerin şapkasındaki şerit sarı, imam hatiplililerin şapkasındaki şerit beyaz, sanat okullarının şapkasındaki şerit yeşil, öğretmen okulluların şapkasındaki şerit eflatun renkli olurdu. Bu o filozoftan alınan bir renkti.

“Alnımızda bilgilerden bir çelenk

Nura doğru can atan Türk oğluyuz”

Diye başlardı öğretmenlik marşı. Okulu vardı bu mesleğin. Oradan yetişirdi öğretmen.

Öğretmenin parolası vatan, işareti millet, hedefi cumhuriyet ve Atatürk ilkeleridir. Bu olurdu onun vazgeçilmezi.

Muma benzetilirdi öğretmen. Kendini eritir, yöresini aydınlatırdı. Okulunu kapattılar öğretmenin. Herkesten öğretmen yapmaya başladılar.

Öğretmen herkesten olmaz beyler… Öğretmen psikoloji, sosyoloji, çocuk psikolojini, yetişkin psikolojini, toplum psikolojisini ve öğretme metodunu bilecek. Yani pedagojik formasyon sahibi olacak.

Öğretmeni yaşam kaygısından uzak tutun. Dağarcığını bilgi ile doldurun. Çokça bilgi koyunki dağarcığına o da bilgilendirici ve aydınlatıcı görevini yapsın.

Çok kere söyledim, yine söylüyorum; ücretli öğretmen, geçici öğretmen, sözleşmeli öğretmen olmaz. Bunlar taşeronluk oyunudur. “Sözümü dinlemezsen sözleşmeni fesh ederim, ücretini keserim, geçici görev vermem” baskıları altında öğretmenlik… Ücretli öğretmenler bir sürü sıkıntı içinde. Geçiciler ve sözleşmeliler de öyle. Geleceğe yönelik hiçbir garantileri yok. Bunların da kadrolara biran evvel geçirilmeleri gerekir.

Milli Eğitim Bakanı Bey ve diğer beyler! Öğretmenle oynamayın. O bir ülkenin üçlü sacayağından biridir. Yani ordu, yargı, eğitim. Eğitimsiz ve yanlış eğitilen toplumların başına neler geldiğinin örnekleri çağımızda çok görülmüştür. Kaldı ki ülkemiz de bu badireden geçerek cumhuriyet gerçeği ile bugünlere gelmiştir. Öğretim ve eğitim bir bütündür. Bunu yapacak olan kurum da Milli Eğitim Bakanlığı’dır.

Beyler 70 yıllık bir eğitimciyim. Çok söyledim, yine söylüyorum; köy okulundan yüksek okula kadar öğretmenlik yaptım. Yine aynı şekilde yöneticilik yaptım. Edindiğim deneyim odur ki; hala yürürlükte olan tevhid-i tedrisat kanunun uygulanması gerekir.

Uygulayın bu kanunu. Eğitimin üstünden cemaat ve benzerlerinin ellerini çekin. Açın öğretmen okullarını. Başöğretmen, uzman öğretmen gibi ayrımlara gitmeyin. Öğretmenin zaten uzmanlığı vardır. Fizikçi, kimyacı, coğrafyacı, müzikçi, resimci, matematikçi vb. Sen daha ne arıyorsun?

Bu ülkenin tek başöğretmeni vardır; o da Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Öğretmen iki şeyi yapmak zorundadır. Eğiterek topluma yön verir. O yön cumhuriyet ilkeleridir. İkincisi de öğreterek toplumu bilgilendirmek.

Bugün ikisini de yapamıyor öğretmen. Girdikleri sınavlarda matematikten sıfır çeken öğrenciler, ‘okumayanların okuttuğu’ öğrencilerdir.

Bakan Bey siz bile yaptığınız sınavda sorular kolay olacak dediniz ve öyle de yaptınız. İlkokulla ortaokul arası sorularla girdiniz sınava.

Demek ki eğitimimizin ve öğretmenimizin durumunu siz daha iyi biliyorsunuz.

Bakan Bey öğretmen okullarını AÇ… AÇ… AÇ… Tevhid-i tedrisat kanununu UY-GU-LA… Öğretmene başkasına muhtaç olmayacak kadar maddi imkânı sağla. Sırada bekleyenlerin atamasını hemen yap ve öğretmenliğe bir hizmette bulunmuş ol.

Öğretmenden ezberinde iki şeyin olması istenirdi. Biri bağımsızlığın sembolü İstiklal Marşı, biri Atatürk’ün gençliğe hitabesi. Atatürk gençliğe hitabesinde bu ülkeyi  Türk sözcüğünü kullanmaktan kaçınanlara değil, damarlarında Türk kanı dolaşanlara emanet etmişti.