Şerare Kıvrak

 

“Kadın bilmeyene nefs, bilene nefestir.” diyor Şems-i Tebrizi

“Uygarlık için ölçü, kadınların toplum üzerindeki etkisidir.” diyen ünlü Emerson.

“Kadınların tahmin ettikleri şeyler, erkeğin emin olduğu şeyden daha doğrudur.” sözlerinin sahibi Rudyar Kipling.

“Kadından meleklik bekliyorsan, ona cenneti sunacaksın.” diye seslenen Can Yücel.

“Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer.” sözlerinin sahibi Tevfik Fikret.

“Kadınlarını geri bırakan toplumlar, geride kalmaya mahkumdurlar.” diyen ve 100 yıl öncesinden bu günleri görebilen bir Önder Mustafa Kemal…

            Yukarıdaki sözler bilimselliği yaşanarak kanıtlanmış en özlü sözlerdir. Bu dizeler ilim, irfan ve fikir sahibi insanların ağzından kadınlar için söyleniyorsa, evrende kadının özel yetenek olmadığını kimler söyleyebilir ki…

            Dünya kadınlar gününde, yani senede bir gün kadınları ve onların bitemeyen sorunlarını dile getirmek için tüm yayın organları bir ses üstüne güncelleşecekler ve ‘kadın’ diyecekler.

            Artık kaçınılmaz hale gelen bu kısır döngü dünyada da kanıksanmış olmalı ki, değişen yeni bir şey yok ve olamıyor da.

            Yıllarca süre gelen kadınların dertleri ayyuka çıkarken, karanlıktaki çığlıklara sessiz kalırken, biçarelere sırtımızı dönmek artık yaşanan biçimine dönüştü. Bunlara sebep ‘eğitimsizlik, cehalet” tanısıyla hep bu günlere geldik. Aslında hepsi birer bahane.

            Öncelikle insani değerlerin vicdan ve akıl ortaklığı ile çalıştığı bir sistem ve bu sisteme uygun bireylere ihtiyaç duyulduğunun farkına varılarak uygun projelere yönelmeye acil ihtiyaç duyulduğunun farkına varılarak uygun projelere yönelmeye acil ihtiyaç vardır.

            Bunun için de politik arenalara, bilinçli bilirkişilere büyük görevler düşmektedir. Siyasi popülizm uğruna kadınlar üzerinden onlarca sömürülere davetiye çıkaran, hak, hukuk, adalet kavramlarından yoksun, şiddet ve taciz görüntülerini sırıtarak izleyen sadistler dün vardı, halâ varlar, yarın da olacaklardır. Bu yüzden kadınların çok ama pek çok akıllı olmaları şarttır, her kadın akıllı olmaya mecburdur.

            Zira kaybeden hep kadındır… Daima kadındır… Meydanları dolduranlar, haklarını arayanlar, canı acıyanlar hep kadınlardır.

            Lakin en ilginç olanı şu ki, sanki mecburiyet düzeniymişçesine kabul gören bu meydanları yine yüreği yanan, canı acıyan kadınlar dolduruyorlar. Ve hep birlikte kendi maküs kaderlerini alkışlıyorlar…

            Oysa hepsinin dertleri büyük, acıları sancıları dağlar kadar. Yürekleri yangın yeri adeta… Mensup olduğu toplum için ne denli önemli, ne denli gerekli olmazsa olmazlardan olduklarının farkında bile değiller belki de. Hayatın en ağır yükünü taşımanın mücadelesi, yaşam koşullarına ipotek koymuş,  engel koymuş. Lakin bu engeller, kadınların akıllı, eğitimli, özgür, ülkelerinin değerlerine saygılı, etik kurallar dâhilinde işini yapan güçlü kadınlar karşısında yok olmaya mecburdur.

            Çünkü kadın başlı başına potansiyel birikimleriyle gizli bir güçtür, onun gizemini yaradılıştan nesillere taşıdığı fıtri özelliklerini çok iyi anlamak, görmek lazımdır.

            Günümüzde kadınlara bakıştaki niyetler o toplumun, o insanın sosyal, kültürel, ahlaki ve insani değerlerinin görüntüleri olarak o topluma mal edilir ki, bu da çok ağır bedeller ödetir insanoğluna.

            Eski Türklerde kadın aile içinde en üstün yere sahip olduğu gibi siyasal hayatta da önemli rol oynardı. Daha sonraları dinsel hukukun yanlış yorumlanması nedeni ile kadınların hakları ellerinden alındı.

            Ve nihayet Cumhuriyetle birlikte Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Avrupa’da kadınlara verilmeyen hakları altın tepside Türk kadınlarına sundu.

            Onun yücelttiği, onurlandırdığı kadınlar onu ebedi istirahatgahı olan Anıtkabir’de de asla yalnız bırakmadılar.

            Ve bu gün önderin ANITKABİR’DEKİ İSTİKLAL KULESİ önünde ulusal giysiler giyinmiş üç kadından oluşan bir heykel grubu vardır.

            Bu kadınlardan kenarlardakilerden ikisi yere kadar uzanan kalın bir çelenk tutmaktadır. Başak demetlerinin meydana getirdiği çelenk bereketli yurdumuzu temsil eder. Soldaki kadın ileri uzattığı elindeki kapla Atatürk’e tanrıdan rahmet dilemekte, ortadaki kadın eliyle yüzünü kapamış ağlamaktadır. Bu üçlü grup, Türk kadınlarının Atatürk’ün ölümünün derin acısı içinde bile gururlu, ağırbaşlı, azimli oluşlarını dile getirmektedir. İşte kadın böyle yüceltilir.

            8 Mart Dünya Kadınlarına kutlu, Türk Kadınlarına mutlu ve umutlu olsun…!

            Esen kalın.