Sevgili dostum,

Bu hafta televizyonda hangi diziyi açsam şu repliği mutlaka gördüm “Senin ne işin var burada?”

Bu sözü söyleyen karakterler üstelik bunu yabancılara değil en sevdiği insanların hiç beklemedikleri anda kapılarında, ya da evlerinde görünce söylüyorlardı. Bu hem şaşkınlık hem istememe hali hem de gizli bir sevinç karşısında söyleniyordu. “seni burada görmek şaşırtmakla beraber beni sevindirdi” anlamında bakıyorlardı. İnsanın sevdiğine kızdığı zamanda söyleyeceği en sevimli söz bu olsa gerekir. Ama bazı sahnelerde de gerçekten kızgınlıklarını belirterek hakikaten görmek istemedikleri karakterlerde oluyor. Kavgalı ayrıldıkları nişanlılar gibi...

Sevgili dostum,

Yakın zamanda bir tanıdığın semtine gitmiştim. Tesadüfen o tanıdığa rastlayınca, sanki o semt kendi malıymış gibi bana  “senin ne işin var burada?” demişti. Çok şaşırmış ve  “hiç gezmeye gelmiştim” diyerek başka bir şey söylemeden oradan uzaklaşmıştım. Biraz düşününce cimriliği ve misafir sevmezliği ile meşhur bu tanıdığın tutumunda yadırganacak bir şey olmadığının farkına vardım.

Sevgili dostum,

“Peki nasıl davranmalıydı? Doğrusu ne?” diye soracak olursan, insan sevdiğini beklemediği anda gördüğünde şöyle karşılar:  “Oo nasılsınız gelin şurada bir çay evi var. Çay içelim sohbet edelim. Sizi burada görmekten mutlu oldum. Sebebi ziyaretinizi öğrenebilir miyim?”  Ben böyle yapıyorum da galiba herkesi kendimiz gibi sanıyor ya da öyle olmasını bekliyoruz. Sanırım cimriliğe karşı bu da cömert olmayı seven insan tavrı. Bilmiyoruz ki, cimri semtinde tanıdık görmek istemez. O şaşkınlıkla bunun farkına varamadım ama sonradan farkına varınca gülmek geldi içimden bu sözüne.

Sevgili dostum, güzel kardeşim,

İnsanoğlu böyledir. Kimi zaman kapısında sabahladıkları insanlara kızdıkları zaman karşılarında görünce böyle kızgınlıklarını da anlatırlar. İnsanların zamanı zamanına uymaz. Gelip sana hakaret ederler sözle ve davranışlar ile. Sen kızınca da “sevdiğimden şaka yaptım da anlamadın diyerek“ gene seni suçlayarak seviyesizliklerini cehaletlerini ortaya koyarlar.

Sevgili dostum,

Bu replikler bana büyük dersler veriyor. Peygamberimizin dediği gibi “Bir insanı çok sevme ki, zamanı gelince düşman olabilirsin pişman olma. Bir insandan nefret etme ki zamanla dost olabilirsin” diye. Yani bu manada bir söz. Sevişerek  evlenen, dövüşerek  öldürerek  ayrılanları görünce bu sözün haklılığını  anlıyorum. Ya da nefret derecesine ret ederken zamanla yumuşayarak ve severek ömür boyu mutlu olanları gördükçe bunu düşünüyorum. O repliklerde bize bunu hatırlatıyor ve ders veriyor, izleyen anlarsa tabii ki.

Sevgili dostum,

“senin ne işin var burada?” sözüne karşılık aynı dizilerde  “seni görmek ne mutluluk iyi ki varsın” diyen insanlarda az değil. Tüm bu replikler hayatın içinden alındığı için  “acaba bize ne dersler verecek? “ diyerek zevkle izliyorum dizileri. Televizyon izlemek kimine göre eğlence olurken, özellikle dizi izlemek bana “öğrenme fırsatı” ve  “yeni şeyler öğrenme imkanı “olarak ders veriyor. Herkesin algısı bilgisi ve kültürü oranında farklı. Olaylara tepkisi de.

Sevgili dostum,

Dizileri ve dizilerde verilmek istenen mesajları doğru algılamak için tekrarlarını da dikkatle izleyerek vermek istediği mesajları doğru anlamak hayatta bize tecrübe katıyor. Zaten bu ders veren diziler nerede ise 100 bölüme kadar hatta 10 yıl yayınlanırken, kimisinin de ömrü, Topluma sağlam mesajlar veremiyorsa ve  izleyene iz bırakamıyorsa 10 bölümü bile bulamıyor. Sanırım burada senaristlerin verdiği mesajların güçlü olması ve zayıf olması ile yerli ve milli olması ile geleneklerimize ters olmasının da büyük payı var.

Sevgili dostum,

“Sanırım izleyenlerde örf ve adetlerimize uymayan dizlere rest çekerek adeta “senin ne işin var bu ekranda“ demeye getiriyorlar. Bunu sert olarak reytingler ile ortaya koyan izleyici de “ekranların efendisi” oluyor.

Sevgili dostum güzel kardeşim,

Ekranlarda hayatın bir yansıması değil mi? Yani hayattan alınan hikayeler değil mi diziler? Gerçekten de diziler yayınlanırken kenarda  “gerçek hayat hikayesinden alınmıştır” diye not düşmüyorlar mı? Bunları izlerken “ yok bu kadar da olmaz ki?” dediğimiz hayatın gerçekleri ile yüzleşmiyor muyuz? İşte bu yüzden dizileri öğrenme amacı ile izlemeli “gerçek hayat hikayelerinin bizlere ne kattığını ve öğrettiği konusunda ciddi kafa yormalıyız.

Sevgili dostum,

Tabii ki sende dizileri ve filmleri öğrenme amacı ile izliyor, kitapları öğrenme amacı ile okuyorsun benim gibi.  Gerçeklerine uymayan mesajları ve fikirleri beyin süzgecinden geçirerek kabulleniyor ya da ret ediyor, sana dayatılan fikirlerde beyinde mücadele ediyorsun. Bunun toplum tarafından yapılması reytinglere yansıyarak o dizinin ömrü belli oluyor. Toplum senin gibi bilinçli oldukça ve bu bilinç seviyesini artırdıkça diziler ve kitaplarda buna uyacak ve toplumsal kalite artacaktır. Bizler bireysel olarak buna destek olursak “damlaya damlaya göl olur, damlacıktan sel olur” misali toplumsal bilincin önünde bize yapılan dayatmalar sel gibi yok olur gider.

Aşık Veysel ne demiş?

“Derdimi söylesem derin dereye

Doldurur dereyi düz olur gider

Rakipler sıra dağlar arada

Korkarım yar benden yoz olur gider”

Güçlü olan sular karşısında gerçek olmayan mesajlarda dayatma düşüncelerde yok olur gider işte.

Sevgili dostum,

Bir mektuba başladım, mektup bir nehir gibi yol olup geldi buraya. Ben de yazarken öğrendim sende okurken. Başka mektuplarda buluşalım.

Sahi

“benim ne işim var burada?

Neden olacak?

Beni sevgi ile okuyan bir dostum var. Ona yazmadan durabilir miyim? İşim gücüm bu benim. İyi ki varsın dostum, iyi ki dostumsun. İyi ki mektuplarımın ilham kaynağısın. Sen var oldukça okuyan da var olacak. Her şeyden ders alan da var olacak. Var olanlar var oldukça dünyada var olacak. Var olsun.