Saygıdeğer paylaşımcılarımız, memleket sevdalısı çok değerli kardeşim Salih Bilgilioğlu’nun önerisi ile beraber yürüttüğümüz “Tokat Taşhanı ve Komisyoncuları “konulu iki yılı aşkın süren çalışmalarımızı 10 Ocak 2022 tarihinden itibaren bugüne kadar aralıklı da olsa 20 sayıda yazabilmek gayreti gösterdik. Taşhan’ın hepsi bitti mi derseniz, daha görüşüp, yazacağımız değerler de var ama şimdilik bu çalışmayı noktalıyoruz. Eksikliklerin hoş görülmesi dileğimizdir.

Elbette bu çalışmalarımız sırasında yanımızda olan, zaman ayıran, bizlere büyük destek veren şahsiyetler oldu, ancak birini eksik yazar da üzülürüz diye isimlerinden bahsedemiyoruz. Kiminiz paylaştınız, kiminiz çok kıymetli yorumlarınızla bilgileri tamamladınız, kiminiz de beğenilerinizle bizlere moral verip, mutlu kıldınız.

Tokat Hürsöz Gazetesi, Niksar Danişmend Gazetesi ve Tokat Honoğlu Grubu bu yazı dizisini eksiksiz yayınladı, sağ olsunlar.

Tokat ile de ilgili değerli çalışmaları bulunan Ord. Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver’in (1898-1986) Türk Tarih Kurumu’nda gördüğüm notlarından çok önemli şu bölümü de sizlerle paylaşalım istedik:

“…Artık kalemlere, kâğıtlara daha iyisi defterlere sarılalım. Asırlardan beri ananelerle, milli hasletlerimizi ve duygularımız mutlaka kaydedelim. Mazimizden gelen milli ve manevi servetimizi kaydetmekle milletimize bu vatanseverlik vergimizi verelim.

Peygamberimizin şu tavsiyesine riayet edelim: “İşittiğiniz her şeyi kaydedin ki, sizlerden sonra gelecekler de bunlardan faydalansın”

Dolayısıyla bu ve benzeri çalışmaların mülki, mahalli makamlar, ticaret ve esnaf teşekkülleri, sivil toplum kuruluşlarınca değerlendirilerek bir kitap olarak şehrimizin kültür ve sanatına, arşivimize kazandırılması temennimizdir.

 Bizi anlayanlara en kalbi duygularla teşekkürler, selam, saygı ve dualar.

DONDURMACI ŞÜKRÜ AYBASTI

Dondurmacı Şükrü Aybastı’nın oğlu Cemil Aybastı ile 23 Ağustos 2022’de yapılan Görüşme

Cemil Aybastı 1964 Tokat doğumlu. Baba adı Şükrü anne Müzeyyen Hanım. İlkokulu Gazi Paşa İlkokulu’ nda, ortaokulu Cumhuriyet Ortaokulu’nda tamamlamış. Askerliğini İstanbul, Muş/Malazgirt, Edirne/Uzunköprü’de ve Manisa’da yapmış.1988 yılında Ayşe Hanım ile evlenmiş. Bir erkek evladı var. Halen Tokat’ta “Huzur Soğutma “ adı altında teknik hizmet veriyor.

Biz sözü ona bırakıyoruz:

“Babam 1933 Tokat doğumlu. Baba adı Mustafa, annesi Fadime Hanım’dır. Aslımız Ordu Aybastı’dan Tokat’a gelme. Büyük dedem Mustafa on altı yaşında –Aybastı Hazinedar Ailesinden-  savaşlar sırasında tek başına Niksar’a gelmiş sonra Tokat’ta Abdulfettah Mahallesi’ne (Darçay) yerleşmiş. Çiftçilikle uğraşmış, zamanla arazi satın almış.

Hatice Hanımla evliliğinden Süleyman ve Ayşe doğmuş. Çördük Köyünden kendine ikinci eş olarak aldığı Ayşe Hanımdan da Mustafa, Hatun, Osman ve ismini hatırlayamadığım bir kızı da olmuş. Dedem Mustafa’nın Fadime Hanım ile evliğinden ise Hamdi, Şükrü, Sabri ve Faruk doğmuştur.(Bunlardan sadece 1947 doğumlu Faruk hayattadır ve Aydın’da yaşamaktadır.)

Babam, askerliğini 1953-1955 yılları arasında Hopa’da yapmış. İyi bir futbolcu olduğu için alınan izinle Hopa Spor’da top koşturmuş. Bize askerliği ile ilgili önemli bir hatırasını anlatmıştı. Bir gece yarısı sahildeki birliğinde nöbet tutarken Rus Denizaltısının denizin yüzüne çıktığını görüyor. Hemen üzerindeki makinalı tüfeği ile denizaltıya ateş açıyor. Bunun üzerine Rus denizaltısı süratle gözden kayboluyor. Silah seslerine büyük bir endişe ile uyanan birlik komutanı alarm vererek derhal babamın yanına geliyor: “ Oğlum neden emir almadan denizaltıya ateş açtın? Deyince:” Komutanım ya onlar bizim sularımıza girerken izin mi aldılar, ya bize ateş açsaydı, durumumuz ne olurdu?” Diye cevap vermiş. Olay, Artvin merkezdeki askeri birliğe intikal ettiriliyor. Babamı takdirname ile ödüllendirmişler.

O,  başarılı bir müteşebbis olduğu kadar sosyal bir insandı ve aynı zamanda iyi bir sporcu, futbolcu idi. Gençlik yıllarında Tokat’ta kurulan futbol kulüplerinde de –Topçam Spor’da-yıllarca futbol oynamış.

Bana göre babam Tokat’ta bir idoldü. Beyaz gömlek, üstünde yelek, genellikle takım elbisesiyle, oldukça şık gezerdi. Bu işe girişmeden önce zamanın kıymetli mesleklerinden yemenicilik ve kunduracılık yapmış. Dükkânı Yukarı Behzat Çarşısında Cinlioğlu Köprüsünün karşısında bulunan Bakkal Lütfi Bilbay’ın evinin altında imiş,1957 yılına kadar bu işle meşgul olmuş. Daha sonra Taşhan’ın dış kısmına dondurmacı dükkânı açmış. Düşünün ki o yıllarda buzdolabı her yerde yok, koskoca şehirde soğuk hava deposu yok. Böyle bir dönemde babam buz ve dondurma sektörünün öncüsü olmuş. Soğuk hava deposu Amasya ve Samsun’da vardı. Bizde de buz kalmayınca oralardan temin ederdik. Diğer bir işimiz de salepti. Köylerden toplanan salepleri kendimiz çeker, kaynatırdık

Öyle ki Tokat Devlet Hastanesi’nden Ankara’ya gönderilecek kanların bozulmaması için bizden buz alırlardı. Sıcak mevsimlerde cenazemiz nakil sırasında bozulmasın diye aileler yanımıza gelirler, biz de ücretsiz buz verirdik. İş yerimizde ağaçtan yapılmış buzları muhafaza ettiğimiz büyük fıçılar vardı. Buzun içine hemen erimesin, daha sertleşsin diye tuz koyardık.

Benli Çiftliğindeki arazimizde tarihini bilemediğimiz zamanda yapılmış buz kuyuları vardı.   Bunlar iki tane yüz tonluk sağlam yapılmış kuyulardı. Kışın en soğuk günlerde oraya gider, toprak havuzlara su bağlardık. Buz tutunca birkaç gün sonra onları büyük kalıplar halinde kuyulara atardık. Üzerlerine de saman ya da talaş koyardık ki erimesin diye. Bu buzları kuyudan çıkararak bahar ve yaz mevsiminde at arabası ile şehre getirir kendi işyerimize ve sipariş olan yerlere dağıtırdık. Oralarda buz kalmayınca Dumanlı yaylasından getirirdik. Çünkü o mevkiler Benli Çiftliğine göre daha yüksekti. Son yıllarda buzları daha seri bir halde Amerikan malı Poverdoç aracımızla şehre getirdik. Niksar’ ın, Turhal’ın buz ihtiyaçlarını da biz temin ediyorduk. Bu çiftliği daha sonraki yıllarda Zeybeklere sattık.

Şehirde büyük bir sektör olmasa da dondurmacılık titizlik isteyen, apayrı bir esnaflık gerektiriyordu. O dönemlerde bilinen dondurmacılar arasında Salepçi Remzi Salepçigil, Muhaciroğlu namıyla maruf Salih Büyükkayalar, Kurban Emmi, Seyyar Dondurmacılardan Osman Dondurma bulunuyordu.

Dondurmacılığın yanında 1960’lerde “Kazova Mandıra” adıyla yoğurtçuluğa başladık. Kazova’daki İneknane’nin süt ihalesine girer kazanırdık. Zaten 0 yıllarda Tokat’ta henüz süt hayvancılığı yoktu.

Getirdiğimiz sütlerle iş yerimizde sağlık kurallarına uyarak yoğurt yapıyor sipariş veren bakkallara, askeriyeye, hastaneye günlük yoğurt, Dimes’ e de süt veriyorduk.

Daha sonraki yıllarda Aybastı’dan, Dereköy, Bağlarbaşı, Pazar, Erkilet ve Tatar’dan Anadolu pikapla süt topluyorduk.1996 yılına kadar işimizi devam ettirdik.

Rahmetli babam : ‘Tokat’ın yarı çocuğunun karnını sütle biz doyuruyoruz’ Derdi.”

*Bu yazı çalışmamızda katkılarını esirgemeyen ağabeysi Şükrü Aybastı’nın yanında dört beş yıl çalışan ve halen Aydın’da ikamet eden Faruk Aybastı’ Ağabeye de hassaten teşekkür ediyorum.

 

TAŞHAN ’IN İKİ KOMŞUSU EMEKLİ EĞİTİMCİ H.GÜRKAN İŞERİ VE KUYUMCU EMRAH NALÇACIER

Halil Gürkan İşeri, 1942 Tokat doğumlu. Baba Rahmi, anne Meliha Hanım. Çocukluğu ve gençliği Taşhan karşısında bulunan evlerinde geçen emekli öğretmen H. Gürkan İşeri halen Muğla’da yaşıyor. Taşhan’ın dış dükkânlarında birinde bulunan Dondurmacı Şükrü Aybastı, Gazozcu Sami Öğreten ve gençlik yıllarındaki Taşhan’la ilgili kısaca hatıralarını naklediyor:

“ Evimiz Taşhan’ın Pazarcık tarafında-bugün metruk halde - hemen karşısındaki köşede idi. Sabah Taşhan’a sebze ve meyve getiren müstahsillerin at arabalarının gürültüsü ve eşeklerinin nal sesleriyle uyanırdık. Taşhan’ın Belediye Oteli, lokantası ve parkına bakan tarafına da kapı açıldığı için, olup biteni rahatlıkla görüyorduk. Bir de babamın evin altındaki marangozhaneye erkenden inerek çalışmaya başlaması dolayısıyla bize daha fazla yatmak zaman olarak yasaklanmıştı sanki. Rahmetli babam uğur getirir diye iş yerini ablam Türkan’a açtırırdı. Taşhan’a gelen müstahsiller yüklerini boşalttıktan sonra kendilerine lazım olan kazma, çapa, balta, kürek, bel, tırmık ve benzeri gereçlerin sapını almak için bizim dükkâna da erkenden uğrarlardı.

Özellikle öğleye kadar bir arı kovanı gibiydi Taşhan. Öğleden sonra sanki kovanlarından arılar uzaklaşır, uğultular yavaş yavaş azalır, ikindiye doğru bir sessizlik başlardı. Bir de karşımızda seyre daldığımız Tokat halkını olduğu kadar Taşhan ve Meydan esnafını yaz aylarında serinleten, çocukları sevindiren biri dondurmacı diğeri gazozcu iki işyeri vardı.

Öğreten Gazozlarının imalat yeri Selahattin Öğreten adlı vatandaşımızın çalıştırdığı Taşhan’ın Pazarcık Mahallesine giden yol tarafında ilk dükkânlardan biriydi. Onlardan önce Tenekeci Hocalardan Hilmi ve Fevzi Termeli adındaki iki kardeş burada gazoz imal etmeğe çalışmışlar ancak daha sonra Selahattin Öğreten’e devretmişlerdi.

Dondurmacı Şükrü Aybastı Çay Mahallesindendi. Aklımda kaldığı kadarıyla Benli Çiftliği civarında bizim arazilerde buz kuyuları vardı. Şükrü Ustanın babası Mustafa Aybastı büyük emek vererek kışın buralara su bağlar, havuzlama, depolama yoluyla elde ettiği buzları yazın at arabasıyla şehre getirir, Salepçi Remzi başta olmak üzere bazı dondurmacılara dağıtır kendi iş yerinde dondurma imalatında kullanırdı. Buzların hasılatı yarı yarıya paylaşılırdı. Yani yer bizden hizmet ondan olurdu. Babam 1950 yılında vefat edince annem buraları Mustafa Aybastı’ya sattı.

Kış mevsiminde toprak havuzlarda donan buzlar kalıplar halinde bu kuyulara doldurulur sonra bunlar ihtiyaç üzerine bahar ve yaz aylarında saman ya da talaşlarla muhafaza edilerek sanırım haftada bir ya da iki kez Mustafa Amca tarafından Tokat’a indirilirdi.

 Ramazan aylarında babam bu buzlardan bir kısmını evin altında bulunan marangoz dükkânında balta ile küçük parçalara ayırır, çocuklar vasıtasıyla bakraçlarla mahalledeki komşulara dağıtırdı. Çünkü 1950’li yıllarda neredeyse hiç kimsenin evinde buzdolabı yoktu.

”**

Emran Nalçacıer,1954 Tokat doğumlu. Baba Onnik, anne Hayganuş Hanım. İlkokulu Gazi Osman Paşa İlkokulu’nda bitirmiş.Tahsiline devam etmeyerek 1965 yılında kuyumculuğa çırak olarak başlamış.1981 yılında Orjen  Hanım ile evlenmiş, bir erkek bir kız evladı var. Uzun yıllar ( 1965-1993)Tokat’ta kuyumculuk yaptıktan sonra 1993 yılından sonra İstanbul’a göç etmiş, halen orada yaşıyor.

“Taşhan’ın dış kısmındaki dükkânlardan birinde demircilikle uğraşan dedem Nişan Usta ve onun yetiştirdiği babam Onnik Usta vardı. Eskiler, Taşhan’ın sebze ve meyve hali olmadan önce içinde ve dışında değişik mesleklerden esnafların olduklarını söylerlerdi.

Bizim çocukluğumuz evimiz,-Belediye Oteli arkasında, Marangoz Mehmet Rahmi İşeri ile bitişik- Semerkant Mahallesi’nde olduğundan Taşhan ve civarında geçti. Sanki Taşhan o yoğunluğuna rağmen oyun alanımız gibiydi. Bizim taraftaki kapıdan oynaya güle girer, bir müşteri gibi her dükkânın önünde nasiplisini bekleyen hey, sepet ve sandıklarda bulunan –bazen gözümüzün de kaldığı-meyveleri seyreder, ana kapıdan çıkardık.

Bu tarafa bakan tarafta daha çok kasaplar yer alıyordu. Zeki Tanır, Sabri Sönmezocak, Mehmet Doğaner, Salih Sayıbaş ve Kadir Koplu hatırlayabildiklerim. Bunların arasında Mustafa Selvi ve Osman Omcacıoğlu’nun bakkalları, Yenal Nakliyat Ambarı ve Muhasebeci Mustafa Mutlu’nun ofisi vardı. Pervane Hamamına dönülen köşesinde zaman zaman seyre daldığımız, babamızdan aldığımız bozuk paralarla kapılarına koştuğumuz Dondurmacı Şükrü Aybastı ve Gazozcu Selahattin Öğreten’in iş yerleri bulunuyordu.

O yıllarda ev ihtiyacını buralardan yapardık. Esnaftan kimse para pul sormaz, akşam eve dönen dedem ya da babam bu alışverişlerin tutarlarını öderlerdi.

Taşhan deyince o dönemlerdeki sebze ve meyve nakliyatındaki yegâne vasıtalar, atları ve merkepleri unutmamak gerekir. Benzin, mazot, gaz derdi yok. Taşıt pulu, algısı, vergisi, yaz lastiği, kış lastiği derdi yok. Hele hele trafik ve ehliyet işi de yok. Ceza keseni de yok…  Hayvancağızların arpa ve ottan başka fazla sizden bir istekleri yok. Nal ya da nalçak dediğimiz, lastik değiştirme işi de sahibinin biraz insafına kalmış. Değiştirilirse saatteki km hızı ve zamanı da değişiyor müstahsilin lehine. Elbette bu lastik / nal değişimi sırasında epeyce canları yanıyor ama sonrasında onlar da memnun oluyorlardı.

Şimdiki lastik değiştiren iş yerleri gibi o zamanlar da şehrin ticari faaliyetlerinin yoğun olduğu çarşılarda –Sulusokak, Meydan ve Behzat’ta- nalbantlar vardı. Taşhan’a gelen bu değerli vasıtalar da buranın en yakınında bulunan Pavyonlar Sokağı’ndaki Semerci Hacı ve Nalbant Mehmet Pelindağ’da ikmal edilirlerdi. Pelindağ yaşlanınca Nalbant Hasan’ı yanına ortak olarak aldı. Diğerleri en yakını Sipahi Pazarındaki ve Küflüoğlu Hanı içindeki nalbantlardı.

Ve bir dörtlükle bitirelim yazılarımızı:

 “Kapatalım cümle kapısın Tokat Taşhan’ın

 Söndürsen kandillerini artık bu boş hanın

 Kimler geldi kimler geçti, kim ağladı, güldü

 Daha kaç asrı uğurlar bilinmez Taşhan’ın.”