“Bayramlar” insanların güzelliklerle buluştuğu, mutluluğu yakaladığı özel günlerdir. Kelime anlamı olarak ulusal ve dinsel özel kutlama günleri diye açıklanmaktadır.

                Ülke insanlarının veya belli bir topluluğun mutlu oldukları olaylar karşısında hissettikleri sevinç ve coşkunun dışa yansıyarak yaşatıldığı birlikteliklerdir bayramlar.

                Bu duygu seli milli olur; vatan, millet, bayrak sevgisiyle kanımızı kaynatırken, özümüzü coşturur… Bu coşku yalnız o millete ait bir coşkudur.

                Dinsel olur; Evrensel güzellikleriyle insan ruhunu terbiye ederken insanlığa da mesajlar gönderir. Bu mesajlar doğru yerde, doğru zamanda ve doğru kişilerle akla yatkın, algılandığı sürece dünyada sevgi, kardeşlik ve barış hüküm sürer. Aksi durumlarda bu güzellikler kabusa dönüşür ki bu zaman zarfında da insanların derin acılar yaşaması kaçınılmaz olur.

                İşte günümüz coğrafyasının resmi…! Etrafımızı saran ateş çemberi sevgimizi, saygımızı, güvenimizi, tüm insani ilişkilerimizi sorgulatıyor bizlere… çok uyanık, atik, kararlı, aklı selim olmak zorundayız. Hem ülke olarak, hem de İslam alemi olarak.

                Böyle olunca da temeli barış, sevgi ve ahlak güzelliği olan İslamiyeti çok doğru analiz etmek, doğru anlamak durumundayız.

                Bu yüzdendir ki; bu bayramımızı sıkıntılarla, acabalarla, keşkelerle, buruk tebessüm ve sahte gülücüklerle geçirmedik mi..?

                Her bayram, bir önceki bayramlarımızı aratıyor dersem yanlış söylememiş olurum diye düşünüyorum.

                Zira dini bayramlarımız örf, adet ve geleneklerimizin kemikleşmiş ifadeleridir. Sevgi vardır, hoşgörü vardır, paylaşma, dayanışma vardır. Tüm insani güzellikler yaşanır, yaşatılır bu bayramlarımızda.

                Çünkü İslamiyet evrensel olduğu kadar, insan ruhunun yüceliği ile her zaman uyum halindedir. Her türlü aşırılığa karşıdır.

                Buradan hareketle tüm bu güzellikleri, dini bayramlarımız da dahil amaca ulaşmak için bir araç, bir yol, bir köprü olarak görüyorum. Aslı da bu değil mi zaten…

                Özlüyorum eski bayramlarımızı…!

                Günler öncesinden bayramın sesini, nefesini, kokusunu hissederdik evlerimizde. Hazırlıklar, koşturmalar, çarşı pazar cümbüşü yaşanırdı günlerce. Tel fırçalarla ağartılmış, ahşap evlerin tahta merdivenleri yüzüne gülerdi insanların.

                Et dolmalarının, pehlili pilavların, tatlıların, çorbaların pişme sırasına konulduğu AREFE geceleri doyumsuz güzellikleriyle anılarımızda yaşayacaktır artık…

                Sabaha dek bu işlerle uğraşan “Canım annem” Sümerbank basmalarından diktiği entarilerimizin son rütuşlarıyla da gün ışığına merhaba derdi. O hiç uyumazdı ki bayram geceleri. Sabahı beklemek onun en büyük hazzıydı.

                Sevginin, paylaşımcılığın, hoşgörünün, üzüntü ve kederin hatta yoksulluğun paylaşıldığı o bayramlar yok artık…! Bittiii…!

                Herkes tatil bekliyor evlerden uzaklaşmak için.

                Bir şeyleri kaybettik…! Kalanlara da sahip çıkamıyoruz bir türlü… Milletimi, memleketimi, insanlarımı tanımakta çok zorlanıyorum zaman içinde…

                Ama Nedenn..?…!

                *Çalınan kapıların açılmadığı,

                *Bir dilim ekmeğin paylaşılmadığı,

                * Komşu açken, tok yatanların çoğaldığı,

                * Haksız kazançların, emeksiz yemeklerin meydan aldığı,

                *Dil, din, ırk ayrımıyla ulusal ve kutsal değerlerimizin yok edilmeye çalışıldığı,

                *Üstüne üstlük yemeklerin tuzsuz yapıldığı, bayram tatlılarının asla tercih edilmediği,

                *Beni çok daha düşündüren ve üzen de; Leblebi, şeker toplayan, el öperken bile masumiyet sergileyen mahallenin gülen yüzleri çocukların kapılarımıza bile gelemediği…, şimdilerin bayramlarını yaşamak zoruma gidiyor.

                Yaşadıkça da geçmişin bayramlarını özlüyor, özlüyorum..! Özlerken de tatsız, tuzsuz, tatlısız bayramlara gönül koyuyorum..!