Sevgili dostum,

Tembellik bir felsefedir. Tembellik üzerine romanlar yazılır. Ama ben sana sadece 2 sayfa mektup yazacağım tembellik üzerine. Yaşadıklarımı ve gözlemlediklerimi anlatacağım.

Sevgili dostum,

Tembellerin tamamına yakını tembel olduklarının farkına varmaz. Söylediğin zaman “Tembellik de nedir?” derler. Tarif edersin arif olmadıkları için de anlamazlar. Ben de tarif etmeyi bıraktım. Tembele tembel demek bile boşuna. Tembelin gitmez ona tembel demek hoşuna.

Sevgili dostum,

Tembellerin çoğu hep kendilerine yemek ısmarlanmasını, hediye alınmasını ister. Hep ziyaretlerine gitmemizi beklerler. Yaşlarına başlarına bakmadan bizden çok küçük de olsalar. Sorsan  “işleri çok” tur. Sanki senin benim işimiz yok.

Sevgili dostum,

Tembeller çok akıllıdır ve üreten adamı pek sevmezler. “Eser üret ama kimseye tanıma anlatma” derler. “Doğru bildiklerimizi de mi anlatmayalım” dersen susarlar. Çok akıllıdırlar. Kitap okumaya gerek duymazlar ama kitap yazmaya ve çıkarmaya çok meraklıdır bazıları.

Sevgili dostum,

Konuşmayı da çok severler ve dinleyen bulursalar konferans verirler. Konuşarak her şey hallolacak sanki Aslında konuşma ile de işler hallolur ama konuşmanın kuralını bilirsen. Ama onlar kural bilmez “hep ben konuşayım” isterler. “Hitabet sanatı” kitabı versen okumazlar. Doğuştan yeteneklidirler.

Sevgili dostum,

Burada kimseyi kast etmeden bir genel felsefe yapıyoruz. Belki alınan olacak çünkü tembellerin çoğu çok alıngandırlar. “Havada bulur var”   desen “bana ördek dedin “derler.

Sevgili dostum,

Tembeller sevimli insanlardır aslında. Sevimli olmayı da her insan beceremez. Kimseye zarar vermezler. Yemeyi de içmeyi de severler. Onlara ikram ederek, bahane dolu konuşmalarını dinleyerek bayağı dersler alırsın. Öğrenmesini bilen insan için okul medrese gibidirler. Çoğu ibadetlerini yapar ama  “oku” emri sanki onlara hitap etmez. Ama onlar herkese hitap eder.

Sevgili dostum,

Tembeller en çok da telefon konuşmayı sever sorsan  “iş görüşmesi” derler ama kulak misafiri olsan “laf olsun beri gelsin” konuşmaları olduğunu görürsün Ve mecburen susarsın. ”Tembelin yanında kitap gibi sessiz olacaksın. ”İş yapıyorum “ diyerek iş yerinde gereksiz konuşmalar yaparlar gören “iş üzerinde” sanır. Sosyal ve sürekli koşturan insanları sevmez ve “ avare” derler. ”Pısırık” dersen kızarlar sana.

Sevgili dostum,

İş yapmama sebepleri çoktur. İş teklif edersin beğenmezler. Çok zor iştir teklif ettiğin.  ”Şunu yapacağım, bunu edeceğim” sözü çok çıkar ağızlarından ama harekete geçme nadiren olur. Yaşadıkları şehirden, ailelerden şikayetçi olurlar. Çalışkan insanlar sanki imkan yağan şehirlerde yaşıyorlar. Çaya kahveye davet edersin” uzak orası “derler. Halbuki yürüyerek hem temiz hava alacaklar hem bir dost ziyaret edecekler hem de çay içeceklerdir. Yani bir sürü imkan. Ama adım atmaya mecalleri yoktur. Çayı yemeği de ayağına götüreceksin.

Sevgili dostum,

Çalışmak, çalışkan olmak içten gelen bir şeydir. Harekete geçmeyi gerektirir. İnsan tembel iken çok ister ve harekete geçer ve bazı alışkanlıklarını değiştir ve inançlarını gözden geçirirse tembel ünvanı çalışkan haline gelir. Mesela sınıfta kalırken hem de birkaç kere. Çalışırsa hem Üniversite tamamlayıp hem de çok okuyarak örnek olabilirler. Tabii isterse olur. Yoksa en güzel çalışkan insanlara sadece bakarak değil. Olumlu düşünerek ve olumlu yaşayarak olunur çalışkan insan.

Sevgili dostum,

Tembel insanın özgüven sahibi olmaması en büyük derdidir. Özgüven aşılayan insandan çok laflayacak dostları ile beraber olmayı tercih ettiklerinden özgüven elde edemezler. Şükürleri bile yarım ağızladır ve  “saldım çayıra mevlam kayıra” veya  “ sabah ola hayrola”  sözünü çok duyarsın onlardan plan program olmayınca, azim nedir bilmeyince de bir şey yapamazsın onlara.

Sevgili dostum,

“Hastayım” der çok zaman “ziyarete geleyim” dersen  “düşünmen yeter” derler. Bunu araştırınca da çok zaman bahane olduğunu anlarsın. Övünmeyi ve yaptığı basit işleri abartmayış severler. Kendilerini birilerine ispat etmek ve göstermek zorunda hissederler. Çalışan insanlar ise kimseye kendilerini ispat etmek için çaba harcamazlar.

Sevgili dostum,

Bu mektubumla insanların kendi farkına varmasını amaçladım. Herkesin zaman zaman tembel olduğu zamanlarda olur ama devamlı tembellik bir hastalık belirtisidir. İnsan isterse çabalayarak çalışkan insan olarak takdir toplayabilir. Bunun çok güzel örnekleri vardır. Hatta azmederek kitap yazan ve “tembellikten çalışkanlığa geçiş hikayesi” yazarak insanlara örnek olan çok yazar okudum.

Sevgili dostum,

Ben ne kadar yazarsam yazayım anlatayım, tembel insanların çoğu bildiğini okuyacak. “Faydan yoksa bari zararın olmasın” sözünü unutarak ona buna sataşmaya ve  “ ben sevdiğimden yapıyorum sen anlamıyorsun” diyerek topu gene bize atacaklardır. Gol atmayı sevmeyerek pas atmayı seven böyle insanları işte bu yüzden hayat oyun dışı bırakarak hakemler sarı ve kırmışı kart göstererek “çalışarak mutlu hayat sürme oyunundan dışarda bırakırlar. Bilmem bu örmek de ders verici oldu mu? Faydalı işler konuşmak da bir nevi çalışmaktır ama faydası olmayan konuşmalara da çalışmak diyen insan gerçekten de tembel değil midir sence. “Ya hayır konuş ya sus” diyen büyüğümüz ne güzel demiş. Bilmem anlayan anlamış mı?

 Sevgili dostum,

Bu mektubumuz bir umutla tembeller ders alsın çalışkanlarda tembellere yardımcı olsun sen de bir hatırla diye yazıldı. Umarım senin aldığın dersi birileri de alırda toplum bir tembeli kaybederken bir çalışkanı kazanır. Amacımızda bu değil mi iyiler ve çalışkanları kazanmak.