İşgal günleriydi o günler… 1.Dünya savaşı acı, ızdırap, gözyaşı dolu bir zaman dilimi bırakarak bitirilmişti. Antlaşmalar gereği Anadolu’muz da işgal edilmeye başlanmıştı. İşte tam bu dönemlerde Mustafa Kemal’in YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM kararını haykırdığı o günlerin adamıydı Tıbbiyeli Hikmet.

1901 yılında Balıkesir de doğmuştu. Bir telgraf memurunun oğlu, bir neslin siyah beyaz televizyonlarında severek izlediği ünlü sanatçı ve gazeteci Orhan Boran’ın da babasıydı Tıbbıyeli Hikmet. O, hekimliğin en kıymetli en zor dönemlerindeki milli mücadele yıllarımızın simgesidir adeta.

Henüz 19 yaşındaydı. Tıbbiye okurken tanışmıştı savaşın korkunç çehresiyle… Arkadaşlarıyla cephelere taşınırken okuldan uzak kalmış ancak 3. Sınıfa kadar devam edebilmişti. Antlaşmalar sonrası İstanbul un işgaline karşı 14 Mart 1919 da tıbbiyeliler harekatının lideri olmuştur.

Tıbbiye okulunu işgal eden İngilizlere karşı isyan etmiş, indirilen Türk Bayrağını arkadaşlarıyla birlikte 14 Mart 1919 günü tıbbiye nin kuleleri arasına asarak direnişin lideri haline gelmiştir.

Mustafa Kemal’in Anadolu çıkarmalarını yakından izleyen Hikmet, arkadaşlarının topladığı para ile Sivas Kongresine delege olarak gönderilirken bu kongrenin kararlarına imza atan genç vatanseverlerden biri olmuştur.

Çılgınca tartışmalara sahne olan kongrede manda himayeyi kabul ettirmeye çalışan bir guruba haykırarak ve Mustafa Kemal e dönerek;

“Paşam! Mandayı asla kabul edemem! Arkadaşlarım beni bağımsızlık davamız için buraya yolladılar. Eğer ki siz bunu kabul ederseniz sizi de reddederiz…” sözleriyle duygularını dile getirmiştir. Bu sözler üstüne Mustafa Kemal çok etkilenmiş acı lakin gururlu bir tebessümle;

“Arkadaşlar gençliğe bakınız. Türk milli bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin” diyerek Hikmet e dönüp,

-Evlat, için rahat olsun. Gençlikle gurur duyuyorum ve güveniyorum. Biz azınlıkta da kalsak mandayı asla kabul etmeyiz. YA İSTİKLAL YA ÖLÜM” diyerek fikrini yineler. Hikmet ağlayarak yerinden fırlar da

-Var olasın paşam! der ellerine sarılarak öper.

 Böylece Mustafa Kemal’in fıtriyatındaki düşünce sistemi Hikmet’in feryadı ile kıvılcımlanmış ve aleve dönüşmüştür o anda. Ankara’ya dönen Hikmet ve arkadaşları tüm acımasızlığı ile devam eden Kurtuluş Savaşı’nda Eskişehir, Sakarya bölgelerinde görev alarak cepheden gelen yaralı Mehmetlere şifa dağıtmışlardır.

Daha sonra başlayan Büyük Taarruz’da da görev alan Tıbbiyeli Hikmet ve arkadaşları İzmir’e ilk girenlerin içinde olma şansına da sahip olmuşlardır.

Savaş sonrası okuluna dönen Tıbbiyeli Hikmet okulunu bitirerek askeri hastanelerde genel cerrah olarak görev almıştır. Ülkedeki tifüs salgınında yaptığı aşı çalışmalarının kendi üzerinde denenmesini istemesi de ayrı bir özelliğidir Tıbbiyeli Hikmet’in.

14 Mart, Türkiye hariç dünyanın hiçbir yerinde tıp bayramı olarak kutlanmaz. Çünkü bu tarih milli mücadelemizin milletimize has onuru ve gururudur. Ve bu hikayeyi yazanlar da Mustafa Kemal’in  güvendiği  Türk hekimleridir.

Şu biline ki, Tıbbiyeli Hikmet 14 Mart tıp bayramının özündeki koca yürek, milli mücadelenin de kahramanıdır.

Buradan YÜREĞİ İNSAN SEVGİSİ VE YAŞATMA ARZUSU ile donanımlı tüm doktorlarımızın ve sağlıkçılarımızın bayramlarını kutluyor, her birinde Tıbbiyeli Hikmet’in sabır, şevkat, ilim ve bilimdeki çabasını görüyorum. Onlar bizim nefesimizdirler.

ESEN KALIN.