KOMİSYONCU ÖMER NACİ SAĞLAMER

Abdullah Sağlamer 1957 Tokat doğumlu. İlkokulu Yeşilbağ İlkokulu’nda, ortaokul ve liseyi Gazi Osman Paşa Lisesi’nde tamamladı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Ekonomi Bölümünden 1983 yılında mezun oldu. Askerliğini 1985 yılında yedek subay olarak Tuzla Piyade Okulu’nda ve asteğmen olarak Malkara’da yerine getirdi. 1988 yılında Seher Hanım’la evlendi. Bir erkek evladı var. İktisat Bankası, Egebank, Finansbank’ta çalıştı ve 2014 yılında emekli oldu.

Ömer Naci Sağlamer 1929 yılında Tokat’ta doğdu. İlkokulu Yeşilbağ İlkokulu’nda okudu. Tokat Ortaokulu‘nu bitirmeden ayrıldı. 1954 yılında Naciye Hanımla evlendi bu mutlu yuvadan iki erkek iki kız evlat sahibi oldu.

Biz sözü Tokat Gazi Osman Paşa Lisesi’nden sınıf ve sıra arkadaşım Abdullah Sağlamer’e bırakalım:

“Babam terazi ve kul hakkına çok dikkat ederdi. Bize bıraktığı en büyük miras da odur. Topçam Turizm’de otobüs hisselerimiz vardı ama babam 2003 yılında öldüğünde maalesef bizim evimiz dahi yoktu. Köylü malı satar “ben emanetçiyim “derdi. Malı mutlaka değerinde satmaya dikkat ederdi. Her zaman rahmetle andığım babamın dürüstlüğü en büyük mirastı bana.

Babam, Yeni Hale taşınıncaya kadar Amcam Sadi Sağlamer ve Yahya Eren ile 1971 yılına kadar ortaklık etti.

Ben üniversiteyi kazandığım zaman okul giderlerime katkı olsun diye Dimes’in sahibi, iş adamı Vasfi Diren fabrikaya alacağı vişneleri benim toplamamı istedi. Babama “ Abdullah bu alım işlerini takip etsin” demiş. Taşhan’da topladığımız vişneleri ikindiden sonra eski model bir mavi Skoda ile ya kendisi ya da oğlu Enver gelip götürürdü.

Bir gün fabrikaya gidince gönderdiğimiz vişnelerin hepsini tartmış, beni çağırdı. Akşam faturaları aldım fabrikaya gittim. “Abdullah vişnelerin tartıları eksik çıktı” Dedi. Sandıklar farklı farklı olduğu için kilogram toplamlarında uyumsuzluk çıkıyordu. Çözümü yine sandıklarda bulduk. Müstahsile dut sandıklarından verdik hemen hepsi aynı ayarda olduğu için onları bıraktık. Böylelikle işi yoluna koyduk. Tabi faturaları da titizlikle kontrol ettik.

1971 yılıydı. Vişne o yıl fazla vermedi. Köylerde satılıyor, doğru dürüst Taşhan’a bile gelmiyordu. Dolayısıyla kimse bize vişne vermedi. Kayseri MEYSU bütün köyleri dolaşıp aracı adamlarıyla vişneleri toplamaya başlamıştı. Taşhan’daki komisyoncular bu arada toplantı yapıp vişneyi kime verelim diye oylama yapmışlar. Oylama sonucuna göre Tokat’ın Dimes’i değil de Kayseri’nin MEYSU Fabrikasına verilmesi kararı çıkmış. Tabi memleketimizin fabrikasının tercih edilmemesi bizi biraz üzdü.

Ancak halin ve müstahsilin işi sadece vişne değil ki, şeftalisi, kayısısı, elması, kızılcığı var kimse yüzüne bakmıyor. Ürünler birikti. Müstahsile geri götür de diyemiyorlar. Babamın yanına geldiler durumu utana sıkıla anlattılar. Babam güldü ve haklı olarak “vişneyi kime verdiyseniz elinizdekileri de oraya verin” dedi.

Vasfi Diren’le çok iyi arkadaştı. Hemen telefonla arayıp komisyoncuların içine düştüğü durumu arz etti. Vasfi Diren” hemen geliyorum” Dedi. Elinde meyve standartlarını belirleyen bir ölçüm cihazı vardı. Dükkânları tek tek gezerek bütün malları piyasa değerinden topladı. Esnafa da “Köylünün suçu günahı yok” dedi.

Halde veresiye vermekle ilgili bir de farklı hatıram var. Şehir içindeki manavlardan biri bizden veresiye mal almak istedi. Esnafı iyi tanıdığımız için, ben peşin sattığımızı söyleyerek ürün vermek istemedim. Israr edince de kefil getir dedim.15- 20 dakika sonra kefil olarak babamı getirdi. Babam boynunu büktü. O para gitti gelmedi tabii. Deftere bile yazmamıştım bu alışverişi paranın gelmeyeceğini bildiğim için.

Babam bir fakir babasıydı. Cenazesinde şehir halkıyla birlikte Taşhan’dan ve halden ne kadar pazarcı,  işçi ve hamal varsa hepsi namazda idi. Allah rahmet eylesin.