Okulun “yazarlık atölyesine” o sırada şehre konferans için gelen ünlü yazarı dav et etmişlerdi.

Ünlü yazarın okula davetine her şeyi paradan ve üstleri yağ çekmekten ibaret gören okul müdürü önce “çok para ister, yazar ünlü ya, bizim okulu küçümser, bu şehre gelmesi için çok para almıştır” diye tepki göstermişti. Gerçek bir Türkçe öğretmeni olan ve yazarı yakından takip eden genç öğretmen Ahmet bey, Müdürü “Para isterse ben karşılarım “ diyerek ikna etmişti.

Okumayı çok seven Türkçe Öğretmeni Ahmet bey, Okula davet etmek istediği yazarın tüm kitaplarını okumuş, yazar hakkında ulaşabileceği tüm yazıları okuyarak, yazarın verdiği röportajları takip etmişti. Resmi ve özel kurumlar konuşmaya davet ederse masrafını karşılayacak kadar para talep ediyor ama söylendiği gibi çok para almıyordu. Ya da yol konaklamayı karşılayan kitaplarını alıp hediye eden kurumlardan para talep etmiyordu. Ama dedikoducular o yazarın çok para istediği “şehir efsanesi” ni yayıyorlardı.

Ünlü yazarın Konuşma yapacağı yer şehrine n büyük salonu idi. Akşam konuşacaktı. Gündüz ise okula gelecek yazar olmak isteyen gençlerle bir saat “Önyargılar ve yazmak” konulu sohbet edecekti. Okul Müdürü işinin olduğunu söyleyerek yazarın okula geleceği saatte dışarda olacaktı. Milli Eğitim den de gerekli izinler Ahmet Öğretmen tarafından alınmıştı. Ahmet Öğretmen yazarın okulda yazar adayı öğrencilere çok faydalı olacağına inanıyordu. O yüzden işi sıkı tutarak tüm izinleri almaya çabalamıştı.

Ünlü Yazar okula gideceğini kimseye haber vermemelerini söylemişti. Gerçekten yazar olmak isteyen gençlerle tanışmaktan ve onlara kitaplarını hediye ederek çok hoşlanıyordu ama genç yazarlar yazarla tanıştıktan bir süre sonra yok “kitabımı çıkar”, “borç ver”, “sizin doğduğunuz kasabada falanca gençler tanır mısın?”, “bana kitabını armağan eder misin? “, “Boş şey değil gerekli şeyleri öğrenmek istiyorum” gibi sorular ile yazarı sıkıyorlardı. O da uzak duruyordu. Kimse de “etkili ve verimli yazar nasıl olurum “ diye sormuyordu. Belli ki yazarlıktan çok kafa bulmaya, eğlenmeye yönelik sorulardı. En çok da yazara gelip “sizden maddi şeyler beklemeyeceğiz” diye söz alıp da sonradan “ bize borç ver” diyerek parayı alıp ortadan kaybolan gençlerdi. Hatta bir genç “beni seviyor musun?” Diye sormuş, o da “Tabii ki seviyorum, sevmesem seni ciddiye alıp da konuşur muyum?” deyince de “Beni sevsen bana borç verirdin” diyen gence verecek cevap verememişti yazar. Halbuki aynı genç “ Ağabey benim amacım senden maddi şey beklemek değil zaten “ demişti daha bir ay önce. Gerçi gençlere verdiği çok para değildi ama gençlerin “ ben şöyle büyük adamım koca yazarı bile dolandırdım” diye övünmelerine üzülüyordu.

Ahmet öğretmen bunu yazarın bir röportajında okumuş ve gerçekten o da gençler adına üzülmüştü. Ama yazar doğru söylüyordu. Yazmak isteyen gelişmek isteyen insan gerçekten kendini geliştirmek isteyenden para istemezdi.

Yazar gelince gençlere çok güzel konuşma yaptı. Tane tane anlattı sesini gerektiği önem verdiği konularda yükseltti. Yeri geldi sesini sadece gençler duyacak şekilde kısık sesle konuştu. Gençler anladılar mı diye yüzlerine baktı. Yüz okuma sanatı konusunda da ustaydı. Gençlerin O’nu gerçekten dinlemediğini sırf laf olsun diye dinlediğini anladığı zaman saatine bakmaya başladı. Öyle ya kendisini gerçek manada dinlemeyen anlamayan insanlarla bir arada olmanın anlamı yoktu. Tam bu anda yazarın imdadına çalan telefon yetişti.

“Yemek saati gelmiş bekliyorlar” dedi.

Çantasını eline alarak güzel soru soran gençlere hediye etmek istediği kitapları bile çantasından çıkarmadan odadan çıktı.

Gerçekten dinlemeyenle konuşmanın, değer vermeyene değer vermenin anlamı yoktu. Kim ne derse desin.

Ünlü yazar “ Benim işim konuşmak değil yazmak galiba” diyerek düşünceli olarak odadan çıkarken “Beni gerçekten dinleseydiler, güzel sorular sorarlardı” dedi.

Ahmet öğretmene teşekkür ederek okuldan ayrıldı.