Seçimler öznelinde çokça şey yazılıp çizildi. Tokat için de birçok görüş dile getirildi, konuşuldu… Herkes ayrı pencerelerden yorumlar yaptı, analizlerin ardı arkası kesilmedi.

            Türkiye’de yaşanan oy reaksiyonları Cumhuriyet Halk Partisi’nin birinci parti olmasıyla revize edildi. “CHP’ye oy verilmez” algısı çöktü, muhafazakâr kesimlerin de oyu çoğu yerde CHP’ye gitti. CHP, İstanbul’un en muhafazakâr ilçelerinde, Anadolu’da Amasya’da bile belediye başkanlığını kazandı.

            Bana göre de (ki çoğunluk böyle düşünüyor) bu oy geçişlerinin en büyük nedeni ülkedeki hayat pahalılığıydı. AK Parti bunu hiç ciddiye almadı, hatta seçim sonrasında bile ciddiye aldığı pek söylenemez. Ciddiye alsalar ıstakoz ve kol saati krizlerine müsaade ederler miydi? Ya da şöyle düşünelim, hayat pahalılığını ve milletin sefil durumunu ciddiye alsalardı, Diyanet İşleri Başkanı’nın 15 milyonluk makam arabasını savunurken “Ama bu kiralık araba, satın almadık ki” sözlerini duymazdık.

            Liyakatin aranmadan iktidara sadakati olan herkesin ödüllendirildiği bir süreci yaşadı Türkiye. Hala da yaşıyor. Her kurum kendi içerisinde millete değil de iktidara hizmette yarışır haldeler. Mesela Tokat Milli Eğitimin kendi içerisindeki atamalara yakından bakın ne demek istediğimizi daha iyi anlarsınız. Ki bu atamaların sahipleri koşa koşa camiye giden dini bütünler. Kul hakkı yememeleri gerekirken, vebal altında kalan abilerimiz yani…

            Yalnız Tokat Milli Eğitim değil, her kurum kendi bünyesinde bu tür değişimleri yapıyor. Atanması gerekenleri bilgi-birikim ve kültürüne göre değil, siyasal İslam’a ve iktidara sadakatleriyle değerlendiriyorlar. Tokat Milli Eğitim’deki ve diğer kurumlardaki badem bıyıklı müdürler, müdür yardımcıları “bizden değil” dedikleri öğretmenlerin, idarecilerin telefonlarını dahi açmıyorlar. Dünyayı bunlar kurtaracak ya eğitimi şaha kaldıracaklar ya burunlarından kıl aldırmıyor, kibir putları gibi kafalar hep havada dolaşıyorlar.

            Siyasetin egemen olduğu kurumlardan hizmet beklemek de mümkün değil.

            Tokat’ta son birkaç yıldır AK Parti adına AKP’li gibi davrananlar yüzünden millet ya sandığa gitmedi ya da gitti başka partilere oy verdi. Özgürlükler, demokrasi ve insan hakları vaatleriyle 2002’de iktidara gelen AK Parti’yi marjinal, kendi içine kapalı, bürokratik bir yapıya dönüştürdüler. Buna en büyük neden de Başkanlık Sistemi’ne geçilmesiyle birlikte ortaya çıkan ittifak zorunluluğu oldu. AK Parti’nin sistem nedeniyle “ihtiyaç duyduğu parti” bitmiş bir durumdayken yüzde 10’lara yükseldi. İktidara küsen ama Tayyip Erdoğan’ı seven seçmen “nasıl olsan oyum aynı yere gidiyor, AK Parti’yi cezalandırayım, oyumu da Erdoğan için onun kurduğu ittifaktaki diğer partiye vereyim” anlayışıyla hareket etti.

            Peki bundan sonra ne olacak?

            En geç 2027’de bir seçim var. Yani nereden bakarsanız 2 ya da 3 yıl içerisinde bir erken seçim yapılacak. Ekonomi her geçen gün kötüleşir ve milletle dalga geçilmeye devam edilirse, Türkiye parlamenter sisteme geçilecek bir sürece evrilebilir. Mesela Tokat’taki muhterem abilerimiz burunlarından aldırmadıkları kılların genizlerine kaçması neticesinde hıçkırıklara yakalanabilir. Kibir putları olarak aldıkları pozisyonlarını kaybedebilirler, sanal ve sahte güçlerine veda edebilirler.

            Tayyip Erdoğan’ın gölgesinden nemalanların devrinin sona ereceği, gerçekte kâğıttan bir kaplan oldukları halde, o gölgeyle millete efendilik taslayanların diskalifiye edileceği ve her haliyle yeni bir dönemin başlayacağı muhakkak…  Lakin başlayacak o yeni dönemde de liyakati değil de siyasete sadakati önceleyecek işler yapılırsa, ağayla marabanın hikayesini hatırlamayız inşallah.

            Çünkü “değişim” deyince, sadece billboardlardaki isim ve resim değişikliklerini gördük biz…