Salih Ertaçoğlu yazdı.

Dünyada olduğu gibi, ülkemizde de 01 Mayıs, emek ve dayanışma günü olarak kutlandı.

Bayramın adı bile masasından ne kadar uzaklaşıldığının göstergesi. Eskiden Bahar ve İşçi Bayramıydı.

Emeğe saygı, gelir adaleti, emeğe güvence, bunları bir değerlendirmek gerek. Çalışan işçinin % 50'den fazlası asgari ücret alıyorsa, en çok vergiyi işçi ödüyorsa, vergide adalet tesis edilmiyorsa, işe giren işçiler sendika üyesi olduklarında kapının önüne konuyorsa, bayramı işçi nasıl kutlayacak?

Dün İstanbul'da yaşananların ülkemizi dış dünyaya olumsuz bir tanıtımı oldu. İstanbul felç oldu adeta. Bütün yollar kesilmiş, 42 bin polis görevlendirilmiş. Niçin? İşçiler Taksim'e çıkmasın diye. Taksim'i işçiden korumaya gayret eden irade, yol geçen hanına dönen sınırlarımıza sahip çıkmayı düşünse ya. İşçi Taksim'e çıksa kime ne zararı var?

Ekonomik kriz, hayat pahalılığı, adaletsizlikler toplumu her geçen gün biraz daha geriyor. Anayasa Mahkemesi karar vermiş. "Taksim Meydanı yasaklanamaz" diye. Anayasayı takmayan siyasi irade, bugün de üç siyasi parti genel merkezini ziyaret edecek, "yeni Anayasa yapalım" diye. Güzel de, mevcudu uygulamayan, işine geldiği gibi kendi kafasına göre değerlendiren, ihlal eden siyasete yeni Anayasa kapısı açmak, hukuku kökünden kazımaktır. Kimse bu kumpaslara düşmesin.

Bu satırların yazarı 1965'te Belediye Fen ve İmar İşleri Md.lüğünde teknik eleman (işçi statüsünde) göreve başlamış ve sendikalı da aynı gün olmuştur.

İşçinin hakkını, emeğinin karşılığını ödemek gerek. Herkes bir aile geçindiriyor, sorumluluk taşınıyor. İnsana önce insan değeri vermek gerek. Dün işçilerden birinin ayakkabısının altı çıkmış yerine karton koymaya çalışanı kameralar güzel tespir etmişler.

Kur karşılığı verilmiş ihaleler, ballı rantlar anlatılınca niçin sıkıntılar çekiliyor çok net ortada.

Olmayan bayramın nesini kutlayacaksın!

Sevgi ve saygılarımla.