BİR ŞEHİR 
100 YILDA
NEDEN DEĞİŞMEZ?

“100 yılın Tokat’ı” kitabı için çalışmalarımıza devam ederken, okuduğumuz kaynaklarda bazı şeyleri gördükçe canımızın sıkılmaması elde değil.  

26 Aralık 1939 gecesi saat 2’de ve bu tarihten 4 yıl sonra yine 26 Aralık 1943’te gece saat 1,30’da gerçekleşen iki deprem, Tokat’ın yakın tarihindeki en acı gerçekler olarak karşımıza çıkıyor. Tokat’ın uzak geçmişinde de yine kitabımızda detaylarıyla anlatacağımız çok büyük depremleri görüyoruz. Bu afetlere derelerin ve Yeşilırmak’ın taştığı sel felaketlerini ve veba salgınlarını da eklememiz gerekiyor.

Peki, selleri, yüz yıllar önceki büyük depremleri ve salgın hastalıkları bir kenara koyup, bundan biri 84, diğeri de 80 yıl önce gerçekleşen iki büyük depremden gereken dersi çıkarttık mı?

Tabi ki hayır.

Bu şehrin imar planını çizenlerin, bu şehirde belediye başkanlığı ve meclis üyelikleri yapanların taşıdıkları vebal çok büyük. Yerleşim olarak büyük statüde en son imara açılan Karşıyaka bölgesindeki çarpık yapılaşma bir tarafa, o bölgedeki çok katlı binaların olası bir depremdeki hallerini düşünemiyorum bile. Kaldı ki ırmak kenarında beşinci kattaki evimizin caddeden kamyon geçtiğinde sallandığını bilirim.

Adı üstünde “Cağgölü” olan (Cağ, hamam, banyo ve benzeri yerlerde atık su akmasını sağlayan delik anlamına gelir.) bir bölgeyi imara açarak çok katlı apartmanlar yapmanın bir bedeli olacağını kimse düşünmedi bu şehirde. Olası bir depremde, tıpkı 1939 ve 1943’teki gibi bir afetle karşılaştığımızda nelerin olabileceğini bir hesap edelim. Bence kentsel dönüşümü tek katlı ahşap evlerin olduğu yerlerde değil; Karşıyaka’da, Yeni Mahalle’de, Cağgölü’nde, Meydan Camii etrafındaki yapılarda başlatmamız gerekiyor. 

Tedbirler almak için illa ki bir felaketin başımıza gelmesi gerekiyor bu ülkede. O felaketlerden de yeteri kadar sonuç çıkaramıyoruz ya o da ayrı bir konu tabi. 10 ay önce gözümüzün önünde gerçekleşen Hatay merkezli 11 ili etkileyen depremin yaralarını daha bugün oldu tam anlamıyla saramadık bile. Hayatını kaybeden binlerce insana, yakınlarını kaybeden yüzbinlerce vatandaşımıza ve hâlâ depremin maddi-manevi enkazından kurtulmaya çalışan ülkemize yazık değil mi?

“Bu dünyayı bu dünyadan ibaret saymadan” millete gerçek manada sadakatten ayrılmayan idarecilerle bundan sonra hiç olmazsa daha dikkatli olmamız gerekiyor. Allah, her türlü afeti; her ne kadar bizlere akıl verdiyse de ve biz de o aklı kullanmadan şehir planlamaları yapmış olsak da bizlerden uzak tutsun.

Allah, bu güzelim şehir ve bizden sonraki nesiller bizleri affetsin!