Eski Başbakanlardan, CHP’ye de genel başkanlık yapmış olan, DSP kurucu lideri Mustafa Bülent Ecevit’e , “Sen Güneydoğu sorunu diyorsun, bazıları Kürt sorunu diyor…”  dediklerinde şu yanıtı vermiş:

“Kürt sorunu olsa, Ankara’nın Bala ilçesinde olurdu, Haymana’da da olurdu Kulu’da da olurdu. Güneydoğu dışında Kürt sorunu diye bir şey yok, çünkü aramızda ayrı gayrı yok. Asırlarca birbirlerinden kız alıp vermişler, Kürt kökenli vatandaşlarımız general olmuş, başbakan olmuş. Bizim öyle bir geleneğimiz var ki, ırk ayrımcılığından o kadar uzağız ki, bir vatandaşımıza hangi ırktan geliyorsun diye sormak aklımıza bile gelmez, hatta ayıp sayılır bu.

Mesela ben üç defa hükümet kurdum, kurduğum hükümetlerde bazı bakanların Kürt kökenli olduğunu aylar sonra tesadüfen öğrendim. Aklımdan geçmiyordu falanca Kürt kökenli mi Türk kökenli mi, Alevi mi Sünni mi diye sormayı ayıp sayarım, halkımızın büyük çoğunluğunun davranışı da bu şekildedir. Türk Kürt bu vatanda kaynaşmış, ‘Ben Kürdüm ama Türküm’ der. Kurtuluş Savaşı’nı birlikte yapmışlar, bu devleti birlikte kurmuşlar.

Bu ayrılıkçı hareketler dışarıdan körükleniyor. Ortadoğu çok önemli bir bölge, petrol bölgesi, Asya’nın, Afrika’nın Avrupa’nın kavşak noktası, çok önemli bir yerde ve bu çok önemli yerin en önemli ülkesi. Emperyalizmin bir kuralı vardır; Böl ve yönet. Bizim Azerbaycanlı kardeşlerimiz kendi güzel Türkçeleriyle, ‘Ayır, buyur’ derler. Bölecek, ayıracak ki, kendi buyruğu geçebilsin. Aslında birçok ülkede bizden daha fazla ırk, soy sorunları var.

Mesela İspanya’da var, Fransa’da var. Ama hiçbir devlet o ülkelerin bu tür sorunlarına karışmaz. Ortadoğu’da ise bir ülkede böyle bir sorun yoksa bile yaratmaya çalışırlar. Türkiye’yi de bölmeye doyamadılar. Sevr anlaşmasını Kurtuluş Savaşı ile biz çöpe atınca bazılarının iştahları kursaklarında kaldı. Ortadoğu’nun önemi büsbütün arttı çünkü buna bir de Orta Asya eklendi.

Başta bizim bazı müttefiklerimiz olmak üzere, ‘Aman Türkiye bizim kontrolümüzden, denetimimizden çıkmasın, Türkiye’yi dilediğimiz gibi kullanalım, öyle kendi başına buyruk hareket edemesin’ diye baskı altına, bölünme tehdidi altına aldılar...”

Bu sözlerin sahibi Bülent Ecevit ayrıca, Haziran 2000’de resmi bir ziyaret için gittiği Norveç’te tüm dünyaya, “Türkiye'de Kürt kökenli vatandaşlar için tam bir eşitlik vardır. Yüzyıllardır Türklerle Kürtler, o kadar iç içe yaşamışlardır ki artık bir Türk'ü, Kürt'ten ayırt etmek olanaksızdır!” diye haykırmıştı.

Dolayısıyla bu ülkede Kürt sorunu yoktur.

Adi, alçak ve kahpe PKK terör örgütü sorunu vardır.

Ve bu sorunun üstesinden de sadece ama sadece silahlı mücadele ile gelinebilir. PKK’nın son yıllarda alınan tedbirlerle ve amansız askeri mücadele ile neredeyse bitme noktasına geldiğini söyleyebiliriz.

Ama son terörist adalete hesap verene kadar bu amansız mücadeleyi sürdürmeli, PKK ezilene kadar en sert tedbirler süratle alınmaya devam etmelidir.

İktidarı ve muhalefetiyle terör örgütünün siyasi uzantısı HDP’nin de kapatılması için çaba sarf edilmesi gerekirken ana muhalefetin HDP için “ancak halk kapatabilir” romantikliğiyle tavır alması affedilemez hatadır.

Bülent Ecevit’in milliyetçi duruşu ve sözleri ortadayken…

Bugün hâlâ PKK terör örgütünün yarattığı soruna “Kürt sorunu” adını veren, raporlar yazan ve “PKK marşı çaldığında ayağa kalkmanın kayyum atamasına gerekçe olmadığını” söyleyen bazı CHP’lilerin kulakları çınlasın…