Aynı zamanda psikiyatr da olan yazar Kemal Sayar şöyle der: “Bana sorarsanız tıp fakültelerinin ilk sene tedrisatı içine edebiyat, şiir, felsefe, antropoloji ve sinema dersleri koyarım. İnsan ıstırabını tanımayan kişi hekim değil, musluk tamircisi olur.” Düşünsenize edebiyat, şiir, felsefe, antropoloji ve sinema bilgileriyle donanımlı bir doktor nasıl da güzel olur! Halden anlar, zoru bilir, incelik taşır, karşısındakine değer verir. Keşke Kemal Sayar’ın dediği gibi olsa da yalnız ilk seneye değil, tıp fakültelerinin bütün senelerindeki eğitimin içine edebiyat, şiir, felsefe, antropoloji ve sinema dersleri koysalar…

 

Bugün için bir ütopya bu. Ama gelgelelim ki milletvekilliğinin de bir okulu yok. Okulu olmadığı için “bir milletvekili nasıl olmalı?” sorusu cevap aramaya değer…

 

Bana sorarsanız bir vekil şair olmalı.

Şiirin hakkını vermeli… Nazım’dan Necip Fazıl’a, Karakoç’tan Küçük İskender’e, Zarifoğlu’ndan Şükrü Erbaş’a ve Murathan Mungan’a gelmeli, ötesinde diğerlerinin de şiirlerinden nasiplenmeli. Ezbere dizeler taşımalı cebinde. Her yerde şiir okumalı.

 

Sonra bir vekil sanatı sevmeli.

Resimden, tiyatrodan, sinemadan tuğlalar örmeli… Haftada en az bir sinema filmi izlemeli, ayda en az bir tiyatro oyununa gitmeli. Operayı sevemese de cımbızla içerisinden seçerek kimilerini takip etmeli. Resim galerilerine uğramalı, ressamları içselleştirmeli. Bir roman kahramanının hayatını düşlemeli, o hayatın içerisinde yerini sorgulamalı.

 

Bağıra-çağıra türkü söylemeli vekil.

 

Aşık Veysel’den, Kul Himmet’ten, Dadaloğlu’ndan, Pir Sultan’dan, Emrah’tan, Mahsuni’den dem vurmalı, Kul Yusuf gibi “Eller atlas libas giyer, şükür bize aba düştü” diyebilmeli. Sade, vakur, kimden ve nereden gelirse gelsin her türlü haksızlığa karşı dururken, diline kondurduğu bir türküyle bu coğrafyaya ait olduğunu hep hatırlamalı, hep hatırlatmalı.

 

Halkın içerisinde gezmeli vekil.

İzmir’de Kızlarağası’na, Ankara’da Karanfil Sokağa, İstanbul’da İstiklal’e, Anadolu’nun mecburiyet caddelerine belirli aralıklarla mutlaka uğramalı… Oralarda kalabalığa karışmalı. Uzaktan seyretmeli. Simitçiyle, taksiciyle, bakkalla, dilenciyle hasbihal etmeli. Resim çektirmekten ziyade resmin içinde olmalı.

 

Vekil toprakla uğraşmalı, koyun-kuzu-dana beslemeli.

 

Alın terini toprağa dökmeli, yalnız insanların değil hayvanların da kaderine ortak olmalı… Saman taşımalı, toprağa tohum atmalı, çifte çubuğa koşmalı. Kasketinin altında terini akıtmalı, bir çınarın gölgesinde yayık ayranı içmeli. Bir köy öğretmeninin derdini bilmeli sonra… Köy çocuklarının oyunlarını izlemeli.

 

Bir vekil belediye otobüsüne binmeli.

 

Yürümeli, yorulduğu yerde otobüse binmeli… O otobüsteki hayat kavgalarının mimarlarını yakından görmeli. Susup dinlemeli, dinlerken kendi derdinden utanmalı. Hastanede kuyrukta beklemeli, eczanede ilaç sormalı. Eczacıyı beklerken sosyal güvencesiz gelip ilaç fiyatlarını soranları görmeli. Cebindeki parayla şifa bulacağı ilaç arasındaki uçurumu görenlerle göz göze gelmeli.

 

Liste uzar gider… Kemal Sayar’ın yazının girişine aldığım sözündeki “İnsan ıstırabını tanımayan kişi hekim değil, musluk tamircisi olur” ifadesi, “insan ıstırabını tanımayan kişi milletvekili değil, başka bir şeye dönüşür” şekline bürünüyor burada…

 

İşte sözün geldiği yer de burasıdır: Tarlayı-tümü bilen, şiirin hakkını veren, sanatı-sanatçıyı seven, behemehâl halkın arasında olan, yemesini-içmesini insanların gözünün içine sokmayan, işini, yaşadığı şehre yatırım yapmaktan ziyade, bu toprakların insanlarına istihdam oluşturmak olarak gören, yeri geldiğinde kendini belli etmeksizin faniler arasında dolaşıp, nice yardımları adresine teslim eden birkaçını tanırım. Ve bunların milletvekili olmasını yürekten isterim. Kendim için isterim, bu coğrafyanın kaderini iliklerine kadar yaşayan onurlu insanları için isterim, ülkemin başı dik ve alnı açık halkı için isterim. İsterim de isterim…

 

“Kim ya da kimler bu isimler” derseniz…

 

Mesela Süleyman Kaya...

Güzel şiir okur, türkülere sevdalıdır, koyunu-kuzuyu, börtü-böceği sever, toprağın adamıdır, “babadan” halkın içindedir, kitaplarla haşır neşirdir. Yardımlaşmanın ve dayanışmanın bu şehirdeki timsalidir. Sanatın her dalından ilgisini esirgemez. Çok sever, çok düşünür, çok efkârlanır, çok sevdalıdır. Tıpkı Anadolu gibidir; her işinde yurt toprağının izlerini taşır, memleket ve millet için kaygılanıp durur…

 

Süleyman Kaya partiler üstüdür aynı zamanda; bayrak ve vatanla sorunu olmayan bütün partilerin ortak ülküsünü taşıyan, toplumun bütün kesimleriyle barışık, herkesin saygı duyduğu, görüşlerini değerli bulduğu ve çokça önem verdiği bir isimdir. Bıraktığı izler, taşıdığı yürek, ait olduğu maya, sahip olduğu değerler ve sırtında taşıdığı memleket yükü şahidimdir: Süleyman Kaya bu milletin özüdür.

 

Ve mesela diğerleri… Nasipse bir başka yazıya…