İbrahim Tenekeci’nin “Düşmanlık ahlakı”, “Ayrılık ahlakı”, “Yolculuk ahlakı”, “Kardeşlik ahlakı” başlıklı yazılarını yeniden okudum geçenlerde. Herkesin okumasını istediğim yazılar bunlar. Hepimizin faydalanması gereken içli, sızılı ve realist imgelerle dolu cümleler var o yazılarda.
Okumak ve içselleştirmek gerekiyor hepsini. Tenekeci, “Düşmanlık ahlakı”nda “Hak bilmek, hakikatli olmak, hakkaniyetli davranmak insan için ne güzeldir” der ve ekler: “Düşmanlığın da bir ahlakının olması şarttır. Ahlak ve adaletle irtibatını kesmiş bir düşmanlık önce sahibine kaybettirir. Nitekim hep öyle oluyor.”
Dünyada geldiğimiz yerde, teknolojinin de hayatımızı belirleyen temel argüman olduğu şu dönemlerde düşmanlığın da boyutu değişti; artık kim kime düşmansa sosyal medya hesaplarından kelimenin tam manasıyla “bodoslama” dalıyor haysiyete, onura, insana dair bütün özelliklere.
Hatta şimdilerde daha da ileri gidilip beğenmediği siyasi parti liderlerine yumruk atmayı bile marifet sayan alçaklar var. Şecerelerine baktığımızda “alçak” sözcüğünün bile az kaldığını görürsünüz bu çukurların. Siyasetini beğenmedikleri herkese yumrukla, şiddetle, küfürle karşı koyarak meseleleri çözmüş olacağını sanan nobranların cesaretleri kimlerden geliyor az çok biliyoruz. Mühim olan bu “cesaret vericilerin” kendilerine bir çeki düzen vermeleri, ama gelin görün ki o da olmuyor.
Bir haysiyet cellatlığıdır gidiyor, kimse kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. Meselesi ya da davası olan, bu mevzularını konuşarak halletmek yerine, elinin altındaki bilgisayarla ya da telefonla giriyor sosyal medya hesaplarına ve gerisi o anki öfkeyle öyle bir geliyor ki kırılmayan bir şey kalmıyor. Sonra muhatabı da aynı sertlikle yanıt verdiğinde ortalık toza dumana karışıyor. Yalnız toz ve dumana karışsa iyi, her taraf insanın vahşiliğiyle kirleniyor; edep, haya ve ahlaka dair ne varsa kayboluyor bir anda.
Biz buna çürüme diyoruz. Sözcükler, hasletler, özlemler, beklentiler, iyilik, güzellik, insana ve hayata dair her şey bir anda çürüyüp gidiyor. Şairin dediği gibi su çürür mü? Suyun bile çürüdüğü zamanlardan geçiyoruz. Her şey, ama her şey insanın bitip tükenmek bilmeyen hırslarıyla kirlenip çürüyor.
İşte, İbrahim Tenekeci’nin de anlatmak istediği bu belki de. “Düşmanlığın da bir ahlakının olması şarttır” derken kalbimizi okuyor. Düşmanlığın boyutu ne olursa olsun bir sınırı ve “asgari ahlakla bezeli” bir çatısı olmalı. Halk arasındaki söylenişiyle “düşmanın da mert olanı” gerekli herkese. “Düşmanlığın gereği” diye belden aşağı vurmamalı, iftira atmamalı, kinle ve garezle konuşmamalıyız. Allah da vicdan sahibi kulları da razı değil çünkü serkeşliğe ve çirkinliklere.
Yollarımızı ayırdığımız dostlarımız, bir zamanlar yolculuk yaptığımız arkadaşlarımız, ya da kardeş bildiğimiz yarenlerimizle gün gelir ayrı düşebiliriz. Hayatın bizi getirdiği düzlemde, geçmişte içilen bir bardak çayın, bir selamın ya da minicik bir gülümsemenin hatırına bile düşman dahi olsak susmasını bilmeliyiz. Düşman ilan ettiklerimizi geçmişin hatırına susarak cezalandırmak bence en güzel ve en etkili bir yöntem.
Kırarak, sırları ifşa ederek, çirkinleşip çirkefleşerek, hayat süremez. Kirleniriz durduk yere. Ayıplanırız. Dolayısıyla, öfkeye gem vurmak ve düşmanlığın da bir ahlakının olduğunu unutmamak lazım.
Unutursak, iyi günlerin hatırına ve Allah’ın emrettiği iyilik-doğruluk adına, kalplerimiz kurusun. Kurumakla da kalmasın, çürüsün.