Münafıklar her ne kadar moral bozmaya çalışsa da işler güzel ilerliyor. Kafelerde yer yok oturmaya, arabaları park edecek yer bulamıyoruz. Iphone 15 çıktığı gün tükendi. Hatta dikkat ettim işyerimize yakın cep telefonu mağazasına gelenlerin çoğu asgari ücretli kardeşlerimizdi. Bu da moralimizi yükseltti haliyle. Gelir seviyemizdeki iyileşmenin ispatıydı.
Ankara ve Tokat arasında mekik dokuyan bir kardeşiniz olarak sadece şu araç yoğunluğunda bile ekonomik durumumuzun iyiliğini görebilirsiniz. Trafik tıkanıklığı da ekonominin iyi olduğunu gösterir. Tıkanmayan trafik yoksulluğun, tıkanan trafik varsıllığın kanıtıdır. Bırakın trafik kilitlensin. Çareler bulunur o tıkanıklıklara. Gerçi Tokat trafiğini “uzaylıların bile” düzeltemeyeceği söylenmişti ya olsun varsın. İte kaka gideriz yollarda, mesele etmeyiz.
Geçtiğimiz gün ilimizin yerli marketlerinin birinin genel müdürü bir haber ile görseller attı WhatsApp üzerinden. “Bunları yayımlar mısınız?” dedi. Sonra da ekledi: “Biz X Marketi olarak Cumhuriyetimizin 100. yılı dolayısıyla fiyatlarımızda yüzde şu kadar indirim yaptık. Vatandaşın bilgisi olsun.”
“Olur” dedim. “Ama bu aynı zamanda reklama giriyor, malum gazetelerimizin de reklam gelirine ihtiyacı var. Ben kendi haber sitemde ücretsiz yayımlarım da diğerleri için reklam ücreti vermeniz gerekir.” diye de ekledim. “Bu nasıl gazeteciliktir.” dedi. “Biz indirim yapıyoruz siz indirimin haberini ücretli yayımlamak istiyorsunuz. Ben şu ilçedeki X gazetesinde yayımlattım aha da linki!” deyip link gönderdi. Cevap vermedim. Ekonomimiz iyi çünkü. Marketçinin de ekonomisi iyi ki reklama para vermek istemiyordu.
Sonra bu sabah büromda otururken bir işadamımız geldi. “Boşa uğraşma gazetecilikle, elinde avucunda ne varsa altına yatır. Altın yılbaşından sonra fırlayacak, birin on, yüzün bin olur” dedi. “Abi ölüm var, elimizdeki avucumuzdaki yeter bize, öte tarafa bir şey götüremeyeceğimizi en iyi sen bilirsin” dedim. Saatine baktı, “Namaz vakti geldi sana hayırlı işler.” deyip gitti.
O gidince sahaftan getirttiğim memleketim Tokat ile ilgili 1947 yılına ait kitabı açıp okudum. Geldiğim sayfada Tokat’ın 1944-1945 yıllarında devlet gelirlerini karşılayan iller arasında İstanbul, Ankara ve İzmir’den sonra 4’üncü sırada yer aldığını gördüm. Tokat ilk 4’teymiş yani zenginlikte. Bunu da bir gün köşe yazımda detaylı bir şekilde yazayım diye düşündüm. Gerçi “Milli Mücadele’de Tokat”ı hazırlayan editördüm, şimdi de “Cumhuriyet Dönemi Tokat”ı hazırlamak istiyordum ama birileri tekerimize taş koyuyordu; ekonominin iyiliğinden, insanın hasetliğinden. Neyse, konuyu dağıtma Hüseyin Bey!
Tokat büromda masada tek yerel gazete gördüm. Malum 2 gazete çıkıyordu memleketimde. 12 gazeteden 9’a, sonra 4’e, en sonunda da 2’ye düşmüştü gazetelerimiz. Hepsi ekonominin iyiliğinden kaynaklanıyordu, kimse yanlış anlamasın. Pasaj görevlisine “Nerede diğer gazete?” diye sordum. “Gazete teke düşmüş” dedi. “Güzel” dedim, “Ekonomimiz şaha kalktı sonunda!”
Sade Türk kahvesini, yanında sade soda ile söyledim çaycımıza. En pahalısından sigarayla bir güzel içtim kahvemi. Nasrettin Hoca ile fil fıkrasını hatırladım. Köprüden para alan padişah ile vezirin hikâyesine güldüm yeniden. 7500 lira maaş alan emekli amca kapıdan kafasını uzattı, “Bizim 5 bin lira ikramiyeleri ne zaman yatıracaklar sen bilirsin” dedi. 
Emekli amcaya tam cevap veriyordum ki hanım eve alınacakların listesini gönderdi telefonuma. Güzel bir listeydi. Yüzümde gülücükler açtı. Hayat ve ekonomimiz ne kadar güzeldi.
“Vatan sağolsun” diyerek emekli amcamızla biraz dünya siyasetini konuştuk. Dünyanın bizi kıskanmasına çok içerlediğimiz her halimizden belliydi. Amca çay ocağına gitti.
Ekonomimiz o kadar iyi, hayat o kadar güzel ki içimden Fatiha’lar okuyarak marketin yolunu tuttum.