Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Selanik’teki doğduğu evi Cumhuriyet tarihi boyunca iki lider restore ettirdi: 1953’te Adnan Menderes ve 2013’te Tayyip Erdoğan hükümeti ile restorasyonu gerçekleşen ev, CHP’yi Atatürk’ten sonra yönetenlerin unutkanlığına geldi niyeyse…

 

Yalnız Selanik’teki evi değil, Paşa’nın son günlerini huzur içerisinde geçirsin diye alınan Savarona Yatı da dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca kiralık bulunduğu iş adamından alınarak devletin uhdesine geçirildi. (Parası-pulu, ötesinde bankası bile olan CHP neden Selanik’teki evi unutur, Savarona Yatı’nı satar, hiç anlamadım, anlayamayacağım da…)

 

Öte yandan…

 

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’nin adı (siyasal yaşamında hep Zonguldak Milletvekilliği yapması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak görev yaptığı 4 yılda maden işçilerine tahmin edemeyecekleri sosyal hakları verdiği için) Bülent Ecevit Üniversitesi olarak değiştirildi.

 

Kim yaptı?

Tayyip Erdoğan…

 

“Sıkı bir Kemalist” olarak adını belleklerimize yazdıran usta şair Attila İlhan “Hangi Atatürk”  isimli kitabında “İnönü dönemi dikta dönemidir” der. (Sayfa 141) Ve bu iddialı cümlesini somut örneklerle ispatlar. Bu başlı başına bir yazı konusu, konuyu dağıtmamak adına şimdilik bununla yetinelim. Ama şu kadarını bilmekte fayda var: Atatürk’ten sonra Türk parasına kendi resimlerini bastıran İsmet İnönü’nün ülkeyi yönettiği 12 yıl boyunca (1938-1950) Gazi Paşa’nın başta “tam bağımsız” ekonomi ve dış politika ilkeleri olmak üzere, birçok konuda tavizler vermiş olması tarihi bir realitedir.

 

CHP’nin Maltepe mitinginde Atatürk resminin platforma asılmaması üzerine yapılan tartışmaları görünce bu tarihi gerçekler geldi aklıma…

 

CHP ne zaman umut olmaya başlasa, marjinal grupların yönetime gelmeleriyle kısa sürede sönüyor o umut. Partinin Bülent Ecevit’ten sonra neden hiç iktidara gelemediğini başta CHP’de siyaset yapan arkadaşlarımızın kendi aralarında sorgulamaları gerekir. O dönem özünden kopmuş, şimdi ise milli damarları kesilmiş bir CHP’de politika yapmak yerine, DSP’yi kurarak “bu topraklara özgü bir solculuğu” herkese gösteren ve partisini zor koşullarda 12 Eylül darbesinden sonra 3 kez iktidar yapan Bülent Ecevit’in değerini şimdilerde daha iyi anlıyoruz.

 

Benim gibi Araf’ta kalmış ve (kimseye yaranamamış!) yazarlardan Cüneyt Özdemir geçtiğimiz günlerde, “Muhalif arkadaşların kibarlıklarından ya da çekindiklerinden söyleyemediklerini ben söyleyeyim: Muhalefet gümbür gümbür 1994 İstanbul Yerel Seçimlerindeki hezimete doğru gidiyor. Üstelik aynı hataları birebir yaparak.” diye yazdı. Evet, muhalefet bu bakış açısı ve tarihteki hatalarını tekerrür ederek müthiş bir bozguna doğru gidiyor.

 

Unutmadan ekleyeyim: Bu yazı Bülent Ecevit’in “Demokratik Sol” ilkelerini benimsemiş, Mustafa Kemal Atatürk’ü çok seven ve yaşamı boyunca Atatürk’ü ve Ecevit’i rol model olarak gören Demokratik Solcu bir yazar tarafından kaleme alınmıştır!