Değerli Dostlarım

Ne güzel günlerdi.

Bizler çocukken, kim müslüman, Kim musevi, kim hiristiyan, kim siyah, kim beyaz bilmezdik.

Sadece hepimiz yakın arkadaştık. Ben bu güzel arkadaşlıkları özledim.

Sokakta deli gibi koştururken annemin camdan bizi çağırıp hazırladığı ekmek arası domates peyniri kapının önünde yemeyi, yanında bakkaldan açtırdığımız elvan gazozunun boğazımı yakmasını özledim.

Arabanın altına kaçan topu almayı, terleyince aşağı mahalledeki çeşmeye koşmayı özledim.

İstiklal Marşı'nda birbirimize çimdik atıp gülmeyi, mendil/tırnak kontrolünde 1 dakkada bütün tırnakları çaktırmadan yemeyi özledim.

Bakkalın her sabah akşamdan kalma çekirdek kabuklarını süpürürken bize saydırmasını, kızgınlığı bittikten sonra bakkala girip peynir, sabun, pisküüt, gaz karışımı kokuyu almayı da özledim.

Kışın daha sıcak diye misafir odasına yapılan yer yatağında yorgan altından kıkırdamayı, pazar akşamı herkes gibi banyo yapıp hacışakir kokarak okul çantamı hazırlamayı bile özledim.

Kömürlükten odun taşımayı, bakkaldan pisküüt almayı, kolonya şişesiyle pompalı pereja kolonya aletinden kolonya doldurtmayı, duvarın üstünde 10 kişi yanyana oturmayı, 5 saat sokaklarda dolaşıp boş kibrit kutusuyla yaldızlı sigara kağıdı toplamayı özledim.

Kış gelirken soba borularını kurmayı özledim.

Kaset listesi yapıp kasetçinin sona koyduğu sürpriz şarkıyı dinlemeyi, babamın arabasına doluşup kaseti dinlerken ekolayzırı hep aynı V şeklinde ayarlamayı, kolonyayla temizlemeyi özledim.

Özledim işte ya.

Özlediğin herşey kendini kasmadan yaptığın, kendini zorlamadığın, art niyetin filan olmadığı durumlardı. Kendin için, eğlenmek için, hayat için yaşadığın anlardı.