Soluduğumuz nefestir O. Kana kana sularını içtiğimiz Çoban Çeşmesidir dağ doruklarında.

Meltemidir yanık tenlerin.

Kış ayazında Güneştir ısıtan. Kurak toprakların yağmuru, çatlamış ellerin ilacıdır.

O, seher vaktidir hep karanlığa inat. Dört mevsimde renk renk, çiçek çiçektir gökkuşağı misali.

Parsel parsel bölünmüş yüreği dağ çiçeklerine, kır çiçeklerine sevdalıdır.

Vuslattır bilgi ile erdemin.

Sevdalıdır O, bayrağına, toprağına, ülkesine, ülküsüne…

Öğretmen HAYATTIR…

           

(Memleket Sevdalısı tüm öğretmenlere)

ANLAMAK

“Beni sevmek, beni özlemek,

Mustafa Kemal’i sevmek ve özlemektir” demiştin ya!

Bugün seni çok daha çok özlüyor,

Seviyoruz öğretmenim

ANLARSIN YA!

 

“Beni sevmek, beni özlemek

Mustafa Kemal’in ülkülerine sahip çıkmaktır.” Demiştin ya!

Bugün her günden daha çok

Özlüyor ve seviyoruz seni öğretmenim.

ANLARSIN YA!

 

Soğuk bir Eylül sabahında

Ağlayarak tutunduğum annemin etekleri

Gözyaşlarımla ıslanmıştı da

Ellerinle silmiştin, üşüyen yanaklarımı.

Okşayarak dokunmuştum saçlarıma.

Gözlerimin içine bakıp

“Haydi benimle gel.” Demiştin ya!

Geldim işte öğretmenin geldim de,

Sen yoksun ya!

 

Henüz ayaklarım yere değmiyordu.

Sıra o kadar yüksekti ki

Minder koymuştun sıraya yükselmem için

Ali’yi okula koşturmak için de

Güçsüz parmaklarıma nasıl destek olmuştun.

 

Ne güzel öğrenmiştik

“Bir elde var beş parmak” şarkısını

Ne kadar istemiştim “kırmızı Başlıklı Kız” olmayı.

Keskin zekalı Keloğlan’ı sizinle tanımıştım.

Annemizin kollarından ayrılıp

Çiçekli bahçemizin yollarında

Okullu olmanın heyecanını sizinle yaşadım ilk kez.

 

Hani tozlu köy yollarında

Böğürtlen toplardık da

Dikenler batardı ellerimize

Hiç hissetmezdik acıları

Çünkü sevgi doluyduk

Çok mutluyduk sizinle.

 

Bir defasında mısır yerken

Ali’nin dişi çıkmıştı yerinden.

Nasıl da gülmüştük,

Adem’i balak tepmiş,

Sati teyzeyi yılan sokmuştu da

Hepsine deva sen olmuştun öğretmenim

Öyle değil mi?

Bu yüzden özlüyorum öğretmenim

Seni çok özlüyorum ANLARSIN YA!

 

Muhtar Emminin Sarı Kız doğurmuştu da

Seni seslemişlerdi ya,

Buzağıyı kucağında görünce

Ne coşmuştuk avluda.

 

Kızamık çıkartmıştık tüm köy çocukları

Doktor olmuştun her birimize ayrı ayrı

Tavukları yumurtayı kesmişlerdi de ninemin

Çareyi sana sormakta bulmuştu gayrı

 

Hani okulun bahçe duvarı yıkılmıştı da

Birlikte onarıp, çamur karmıştık.

Taş taşımıştık kucak kucak…

Avuçlarımızda şekillenmişti kapkara acı toprak

 

Fidanlar dikmiştik çepeçevre

Dal dal, yaprak yaprak

Çiçek çiçek açsınlar da

Meyve versinler yarınlara

Umut dağıtsınlar dercesine

 

Yağmur sonrası bir gün

Ebem kuşağı doğmuştu da

“Bakın, Güneşin yedi rengini görün orada.” Demiştin

Biz Güneşi de, yedi rengi de seninle gördük öğretmenim

ANLARSIN YA!

 

Bayramlarla sınıf süslerdik.

Şeytan merdiveni, fener, çiçek yapardık.

Ellerimizde canlanırdı renkli kağıtlar.

Türküler söylerdin sevdalarla dolu

Anadolu’nun bağrından.

Gözlerin dalardı taaa, uzaklara zaman zaman.

 

“Karadır kaşların ferman yazdırır

Bu aşk beni diyar diyar gezdirir.”

 

Yüreğinin çağlayan nağmeleriydi bunlar

Ne güzel söylerdin.

Sevgiyle doluydum, sevgi üretirdin.

Adalettin her zaman.

 

Kareli mavili bir gömleğin vardı

Parlak düğmeli

Hep de onu giyerdin ya!

Alçak topuklu pabuçlarınla

Ne güzel yakışırdı sana!

 

Omuzlarına düşen siyah saçlarınla

Başlardık derse,

Aydın günün sabahında,

Sınıfa girdiğimizde bizi izleyen

Biri vardı her zaman

O, mavi gözlü, ateş bakışlı kahraman

Bizden önce girerdi sınıfa hep.

 

Onu işaret ederdin zorluklarda

Onu gösterdin çözülmeyen sorunlarda

“Bakın sizi izliyor, sözlerine kulak verin,

Onu dinleyin, onu izleyin, onu özleyin” derdin ya.

Dinliyorum, izliyorum, seviyorum.

Hem seni hem de sende ki seni

Çook ama çok özlüyorum öğretmenim

ANLARSIN YA! 

ANLARSIN YA!