Türk milletinin yetiştirdiği en büyük tasavvuf erlerinden ve Türk dili ve edebiyatı tarihinin en büyük şairlerinden biri olan Yunus Emre'nin hayatı ve kimliğine dair hemen hemen hiçbir şey bilinmemektedir. Yunus'un bazı mısralarından, 1273'de Konya'da ölen, tasavvuf edebiyatının büyük ustası Mevlana Celalettin Rumî ile karşılaştığı anlaşılmaktadır. Yunus Emre’nin Risalet-ün-Nushiyye adlı eserini H.707 (M.1308) yılında yazdığı ve H.720 (1321) tarihinde vefat ettiği bilinmektedir. Yunus Emre’nin H.638 (M.1240-1241) yılında doğduğu bilim dünyasınca kabul edilen bir gerçektir. Buna göre, Yunus Emre, XIII. yüzyılın ikinci yarısıyla XIV. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır ve bu dönem Selçukluların sonu ile Osman Gazi devrelerine rastlamaktadır. Yunus Emre'nin şiirlerinde bu tarihlerin doğru olduğunu gösteren ipuçları bulunmakta; şair, çağdaş olarak Mevlana Celaleddin, Ahmet Fakıh, Geyikli Baba ve Seydi Balum'dan bahsetmektedir.

Yunus Emre, insanları doğru yola çağıran bir derviştir. Yunus Emre, çeşitli görüşlerini, eserlerinde ortaya koymuştur. Bilim, bilgi, gerçek, Allah, ölüm, aşk gibi konularda ki düşüncelerini bir potada eritmiştir. Ermişler aşamasına ulaşmak ve olgun insan olmak için çalışmış, sonunda da en yüksek manevi makama ulaşmıştır.

Yunus'a göre bilim bir amaç değil, araçtır. Çünkü bilimi kendilerine amaç edinenler, kendilerini dünyanın merkezi sanırlar ve bu bilgileriyle üstünlük taslarlar. Oysa Yunus'a göre, mutlak varlıktan başka varlık yoktur ve bütün var olanlar, Allah'ın (Mutlak Varlığın) çeşitli görüntülerinden başka bir şey değildir. Kendisine tanıdığı varlık ise sadece bir kurgudur. Gerçek varlığa ulaşma, bu kurgudan kurtulmadır, varlıkta yok olmadır.

Gerçeğin ardı sıra dolaşan Yunus, gerçek varlığın birliğine ve her şeyin Allah'ın yansımasından başka bir şey olmadığına inanmaktadır. Ona göre, kainatta var olan her şey, bu görüntü yokken de vardı.

"Ete kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm"
mısralarında anlatmak istediği, bu ilahi gerçektir.

Allah'a kulluk etmenin asıl amacı, O'na doğduğu gibi tertemiz ulaşmaktır. Bu da gönülleri kırmamakla onları onarmakla mümkün olabilir. İnsana gösterilen saygı ve sevgi bir bakıma Allah'a gösterilmiş demektir.

"Nazar eyle itiri,

Bazar eyle götürü,

Yaradılanı hoş gör,

Yaradandan ötürü"

mısraları, bu konudaki düşüncelerini, ne de güzel ifade etmektedir.

Gönül kırmamak, hiçbir canlıyı incitmemek, gönül almak, büyüklük taslamamak hoşgörülü olmak, bilgili olmak, Yunus Emre’nin üzerinde durduğu başlıca konulardır. Yunus, insanlığa herkesin ayıbını ve kötülüğünü görebilmesi ve bunları düzeltmek için çaba göstermesi gerektiğini öğütler.


"Bir kez gönül yıktın ise,

Bu kıldığın namaz değil,

Yetmiş iki millet dahi

Elin yüzün yumaz değil"

Yunus, Allah'a dost olma felsefesini benimsemiştir. Bu felsefe, belli kuralları olan bir insanlık disiplindir. Kötü düşüncelerden arınmak, ölüm korkusunu yenip, Allah ve insanlık yolunda çaba göstermek, bu felsefenin temel taşlarındandır. Ona göre, elde tespih, dilde dua, her şeyden elini ayağını çekmiş insanlara yakıştırılan dervişlik, sonraları ortaya çıkan bir sapmadır. Nitekim Yunus, bu softalara şiddetle karşı çıkmış ve şiirlerinde bunları sürekli yermiştir.

"Dervişlik dedikleri,

Hırka ile taç değil

Gönlünü derviş eden

Hırkaya muhtaç değil"


Çeşmelerden bardağın

Doldurmadan kor isen,

Bin yıl dahi beklesen

Kendi dolası değil"

diyerek bağnazlığı ve körü körüne kaderciliği, gerçek din düşüncesiyle bağdaştırmamıştır. Anadolu'nun karışık dönemlerinde Horasan'dan birçok bilim adamı Anadolu'ya gelmiş ve bu karışık döneme, bir güneş gibi doğmuşlardır. Bunlardan biri de önce Karaman'da yaşayan daha sonra Konya'ya göç edip Mevleviliği kuran Mevlana'dır. Yunus, çağdaşı olan Mevlana'yı şiirlerinde sık sık anmıştır:

Mevlana Hüdavendigar bize nazar kıldı

Anun görkü nazan gönlümüz aynasıdur.

Yunus Emre, sanıldığı gibi okuma-yazması olmayan cahil bir kişi değildir. Araştırmalar sonucunda elde edilen bilgiler, onun şeyh soyundan olduğunu, kendisinin de bilgili, mal mülk sahibi bir aile içinde yetiştiğini, aynı zamanda Karamanoğulları sarayında hatırı sayılır bir kişi olduğunu, Toroslarda yaşayan Türkmenlerin onu "Şeyh" olarak kabul ettiklerini göstermektedir. Karaman Tarihi'ni yazan Şikari de, ondan şeyh olarak söz etmektedir.

Bu çalışmada amacımız Yunus Emre’nin makam ve mezar yerleri hakkında ileri sürülen söylentilere, değerli araştırmacı ve bilim adamlarımızın yeri doldurulamaz çalışma ve araştırmaları ışığında cevap vermeye çalışmaktır. Yunus Emre’ye izafe edilen Anadolu’nun pek çok yerindeki makamların gerçek mezarı olmadığı sadece birer makam olduğu değerli bilim adamı Abdülbâki Gölpınarlı başta olmak üzere birçok kişi tarafından kanıtlanmıştır. Halim Baki Kunter ise bu konudaki tartışmalara son noktayı koymuş, Yunus Emre’nin gerçek mezarının Eskişehir Sivrihisar Sarıköy’deki mezar yeri olduğunu bilgi ve belgelerle ortaya koymuştur.

Yunus Emre’nin Makamları ve Mezar Yeri

Yunus Emre’nin yattığı yer hakkında araştırma yapan üstatlar uzun yıllar elde sağlam belgeler bulamayıp Vakfiyeler, tezkireler vb. bilgilerden yararlanmışlardır. Müracaat edilen eserlerin başında da Hacı Bektaş Veli’yi anlatan, onu yücelten Vilâyetnâme gelir. Bu eserin bazı bölümlerinde hurafeye kaçılmış, destanımsı özelliklere yer verilmiştir. Fakat içinde hakikati yansıtan epey mankabenin varlığını de göz önünde bulundurmak gerekir. Bu bakımdan “Vilâyetnâmeleri biz araştırmacılar olarak yabana atamayız.” diyen Abdülbaki Gölpınarlı, Vilâyetnâme’lerden istifade edileceği yolunda şunları yazıyor:

“... bu eserler, tarihe de faydalı olabilir ve bunlardan faydalanmak imkânı vardır. Ancak şunu bilhassa söyleyelim ki, bu çeşit eserler, ne gibi bir bilgi verirse versinler, önce inanmamak, sonra bu bilgiyi o devrin yahut o devre yakın devirlerin tarihi kaynaklarıyla karşılaştırmamak, çok sıkı eleştirmeye tabi tutmak gerekir.”20

Bugün “Yunus Karaman’dadır” ya da “Yunus Eskişehir’dedir” diyenler karşı tezlerle birbirlerinin iddialarını çürütmüşlerdir. O hâlde Yunus Emre’nin yattığı yer neresidir? Milletimizin değer verdiği şahısları gönüllerinde yaşatırken, onlara sahip çıkıp kendi beldelerinde olduğunu ileri sürmeleri de gayet tabiîdir. Yunus’un on yerde mezarının ya da makamının olması da bu yüzdendir. Yunus Emre nasıl yaşadı, nerede okudu, nerelerde bulundu, neler yaptı? Bunlara ait bilgiyi ancak eserlerinden istidlâl yoluyla bulunabilmiş ve çeşitli belgelerden öğrenilmiştir. Çünkü kaynaklarda bu konulara ait hiçbir kayıt bulunmamaktadır.

Kamil Kepecioğlu'un, Başbakanlık Devlet Arşivi'nde Yunus Emre'nin hayatını biraz aydınlatan bir belge bulmuştur. Hicri 924 yılına ait olan (1518) ve Konya'ya ait 63 No.lu defterin 238., 455 No.lu defterin 111. sayfalarında kayıtlı bulunan bu vesikadan, Yunus Emre'nin İsmail Hacı cemaatinden olduğu ve “Yerce milk-i evlâd-ı Yunus Emre be resm-i Otlak” kaydıyla da Yunus'un “Yerce” denen yeri satın aldığı anlaşılmaktadır. Yunus Emre'nin 1320'de öldüğü tahmininden hareketle Yerce denen yeri satın almasının ölümünden önceki 5 yıl içinde olduğu varsayılmaktadır. Sözü geçen belge, Yerce adlı toprağın, otlak olarak Yunus Emre'nin oğluna ait olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda arazi, Yunus'a vakıf yahut temlik edilmiştir. Yunus burayı satın almıştır. Yine bu belgeden, Yunus'un İsmail adlı bir oğlunun olduğunu, Karacalarkuyusu, Devekuyusu denen yerlerle, suyu bulunan iki kuyuyu, şehzadeye tapulatıp kendisine mülk edindiğini anlıyoruz. Şehzadenin Bedreddin İbrahim bey olması akla yakındır. Bu tapulatma, İbrahim Bey'in ikinci beyliği dönemine rastlamaktadır, yani 1349 yılıdır.

İbrahim Hakkı Konyalı Yedigün dergisinde “Yunus Emre Nerelidir?”adlı makalesinde bir belge yayımlamıştır. Ankara, Kuyûd-ı kadime arşivinde 580 No.da kayıtlı bulunan ve Kanunî devrine (1520-1566) ait olan defterin 191. yaprağındaki bu belgede, Yunus Emre Bey'in, Eskişehir'in Sivrihisar kazasına bağlı Sarıköy'deki çiftliğini, zaviyesine vakfettiği kaydedilmektedir.


Yunus Emre'nin mezar yeri hakkında yapılmış olan çalışmalara baktığımızda, bu ulu zata ait Anadolu’nun muhtelif yörelerinde çok sayıda makam veya mezar adından söz edilir. Son yarım yüzyıl içerisinde neşredilen eser ve makalelerde bu rivayetlerden biri benimsenmiş ve gerçek mezar yeri hakkında kesin bulgulara ulaşılmıştır.

Birçok kaynakta ileri sürülen mezar yerlerinin adlarına aşağıda yer verdik. Bunlar içerisine çok zayıf rivayetten ibaret olanları bilhassa belirtik. Sadece makam olarak anılan ve birçok insanın ziyaret edip, dualar okuduğu mezar yerlerini bu alanda değerli araştırmaları olan üstatlarımızın bilgilerine yer vererek gözler önüne sermeyi uygun gördük. Ancak değerli araştırmacı Halim Baki Kunter'in Yunus Emre Bilgiler, Belgeler kitabına ağırlıklı olarak yer vermek suretiyle en büyük değerlerimizden biri olan Yunus Emre'nin gerçek mezarının Eskişehir Sivrihisar'da olduğu bilgisini, bu değerli araştırmacımızdan alıntılar yaparak okuyucularla paylaşmak istedik. Mezar ve makam yerlerinin adları aşağıdadır:

1. Bursa

2. Çayköy

3. Erzurum Duzcu Köyü

4. Ünye

5. Döğer

6. Tire

7. Sivas Hafik'te

8. Aksaray-Ortaköy

9. Kırşehir

10. Bolu

11. Keçiborlu

12. Uluborlu

20 Abdülbaki Gölpınarlı, Vilayetnâme, Vilâyetname, Menakıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, İstanbul, 1958, s. VI.