Tokat söz konusu olduğunda sadece kalbinin değil, vücudundaki tüm hücrelerinin titrediğini bildiğim iş adamı Ahmet Sami Ülkü’nün sosyal medya üzerinden Rusya ziyaretini görünce, aklıma geçtiğimiz günlerde okuduğum bir makale geldi. “Başkalarının” yapması gereken şeyleri kurduğu İş’te Tokat Derneği ile yapan, herkese örnek bir tutumu kararlılıkla sergileyen Ülkü’nün Rus yatırımcılarla toplantısı gerçekten kayda değerdi.

Aklıma Ahmet Sami Ülkü’nün Rusya ziyaretiyle gelen makale, Haftalık Oksijen Gazetesi’nin 9-15 Mayıs tarihli sayısında Cambridge Üniversitesi Öğretim üyesi Ekonomi Doçenti Özge Öner’in çok önemli değerlendirmeleri içeren bir yazısıydı. Kapsamlı ekonomi değerlendirmesi yapan Özge Öner, Türkiye’deki satılık ve kiralık fabrika ilanlarındaki yükselişin altını çizerek, şunları kaydediyordu:

“(…) Açık kaynaklardan bu ay içinde listelenen satılık ve kiralık fabrika ilanlarına baktım ve bunları haritalandırdım. Vaziyet korkunç. Tek bir sitede toplamda 2780 satılık, 2817 kiralık fabrika. Bunlar benim ivedilikle bulabildiklerim. Birçoğu uzunca bir süredir ilanda, zaten alıcısı yok diye satmaya teşebbüs bile etmeyenleri ya da piyasada adımız çıkmasın diye el altından satmaya çalışanları saymak zaten mümkün değil. Ben, yer yer bakarım bu fabrika ilanlarına, bu rakamların hiç bu denli yüksek olduğunu hatırlamıyorum. (…) Çıplak gözün gördüğü Türkiye’nin bütün lokomotif şehirlerinin alev aldığı. Bilhassa Anadolu yanıyor. Misal Konya ve Ankara satılık fabrikalarda İstanbul’un bile önünde.

(…) Adını koyalım; bugün Türkiye, adına ‘rasyonelleşme’ denen fakat gerçekte kısıtlayıcı, seçici ve çoğu zaman iktidarın can havliyle yaptığı akıl dışı siyasi müdahalelerin hasar kontrolü için çırpınan bir ekonomi programı yürütmektedir. Bu program, 2023 Haziran’ında başlayan yeni Merkez Banaksı yönetimiyle program, kazanmış ve ilk etapta politika faizinin %8,5’ten başlayarak birkaç ay içinde %50’ye çıkarılmasıyla somutlaşmıştır. Aynı dönemde kredi büyümesi kısıtlanmış, tüketici kredilerine tavanlar getirilmiş, ticari kredilere erişim fiilen sınırlandırılmıştır. Bütün bu süreçlerde boğulan reel sektöre ‘dayan’ denmiştir. (…)

(…) Üretimin olduğu, istihdamın yaratıldığı, değer zincirlerine entegre olunan sanayi kolları sistematik olarak cezalandırılıyor. Kredi kanallarının tıkandığı, yatırım yapılabilirliğin ortadan kalktığı, enerji ve hammadde maliyetlerinin öngörülemez hale geldiği bir ortamda, firmaların önünü görmesi mümkün değil. (…) Bu süreç sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi bir kırılmadır. Sanayi yoksa, işçi sınıfı da orta sınıf da yoktur. Sadece mevduat gelirleri ve al sat ile kazandığı parayla tüketenlerden oluşan bir toplumda demokratik kamuoyu da üretilemez, siyasal istikrar da sağlanamaz. (…) Sayın Mehmet Şimşek, memleketin hal-i pürmelali bu kadar ortadayken OSB’lerin kapısına maliyeyi göreve gelir gelmez koymak makul karşılanabilirdi belki; ama bugün gelinen noktada bu, işletme sahipleriyle resmen alay etmektir (…)” (Özge Öner, Haftalık Oksijen, 9-15 Mayıs 2025)

İşte bu değerlendirmeler bir Türkiye gerçeğini yansıtırken, aynı zamanda Ahmet Sami Ülkü’nün Tokat için ortaya koyduğu iradenin ne kadar önemli olduğunu da simgeliyor. Memlekette sadece gıda enflasyonu değil “satılık-kiralık fabrika enflasyonu” gerçeği de ortadayken; Tokat’a yatırımcıları çağırmak, bu uğurda çalışmak, çabalamak, üstelik bunu yurtdışına taşıyıp çok önemli bir misyonu yerine getirmek de ancak Ahmet Sami Ülkü’ye yakışırdı.

Sami Bey’i kutlarım. Allah böyle iş adamlarımızın ve iş kadınlarımızın sayılarını artırsın.