Dostlar Meclisinin bu ayki konuğu Erbaalı Özdilek Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Özdilek oldu. Dostlar Meclisi Başkanı Burhan Beslerin davetlisi olarak Tokata gelen Özdilek Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Özdilek, TSO Seyir Tepe Sosyal Tesislerinde Ahmet Çiftçi, Ahmet Taştan, Ahmet Uğurelli, Ahmet Yenihan, Ali Demir, Aydın Demir, Ayhan Özçelik, Burak Besler, Can Bingöldağ, Çetin Kamil Genç, Duran Kum, Emin Kaya, Emin Oyacıoğlu, Enver Gervan, Erdal Polat, Erol Yıldırım, Fatma Esin Tuna, Hadiye Ardahanlı, Hamdullah Suphi Efeli, Hüseyin Kömür, Hüseyin Özdilek, Hüseyin Raşid Yakın, Mehmet Atmaca, Mehmet Can Bingöldağlı, Mehmet Samur, Merdan Eroğlu, Metin Gürdere, Muzaffer Uçaş, Osman Demir, Pervin Yazgan Kaya, Saruhan Yenihan, Semra Önel Öztürk, Serkan Çetintaş, Şaban Atilgan, Yasemin Erten Ertaştan, Tunahan Öztürk, Ufuk Petenoğlu,Uğur Recep Çelik,Yaşar Karadağ, Yavuz Cemil Erdeme dünden bugüne görüşleri, tecrübeler ve yeni ufuklar, konusunda kendi birikimlerini anlattı.
Toplantının açılışı öncesinde şehitler için bir dakika saygı duruşu ve İstiklal Marşı hep birlikte okundu.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Dostlar Meclisi Başkanı Burhan Besler her gün 3-5 tane şehit verildiğine dikkat çekerek, Onlar şehit olduğu sürece biz burada rahat yaşıyoruz, bir anlamda onların can verdikleri yerde bizler huzur içerisindeyiz. Şehitlerimizin ruhu şad olsun, mekanları cennet olsun. Türkiyede ayrıştıranların değil birleştirenlerin efsane olduğu dünyadayız, Türkiyedeyiz. Bizler burada bir birleşimin, bir birlikteliğin 10. yılını kutluyoruz. Dostlar meclisi hep beraber Tokat için, Türkiye için fikirler üretmeye devam edecek diye konuştu.
Tokat ve Erbaaya geldiğimde 1950 yılındaki heyecanı tekrar yaşıyorum
Özdilek Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Özdilek ise yaptığı konuşmada Tokatta olmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirterek, 65 yaşındayım, 1950 yılında Tokatın Erbaa kazasında doğdum, Her gelişimde Tokata ve Erbaaya beni ayrı bir heyecan basar, ister batısından gireyim, ister doğusundan gireyim, yaşım kaç olursa olsun ayrıldığım yıllardaki heyecanı aynen duyuyorum, bu da buralara olan hasretlerimiz örf ve adetlerimiz, komşuluk ve akrabalık ve buna bağlı olarak insani değerlerimiz aile bağlarımız çok önemli dedi.
Çay 10 kuruş, 10 çayı zsattım
1950 yılında 3 çocuklu bir ailenin 2 kız, bir oğlan evladı olarak dünyaya geldiğini söyleyen Özdilek hayatındaki kesitleri şöyle ifade etti;
Babam 1960 yılında siroz hastalığından vefat etti. Babam sağken bir kaç başımızdan geçen anekdot anlatmak istiyorum. O yıllarda dedemin durumu iyiymiş ama babam içki ve kumara düşkünlüğü sebebiyle bütün malını kaybetmişti sadece bir ev kalmıştı ama yine de büyük bir azimle hayata tutunmak için kahve çalıştırmaya devam ediyordu. Demirciler çarşısı var orda bir han var, hana dağ köylerinden gelenler vardı, o zamanda kafamda kalan kesitiyle anlatmak istiyorum, dağ köylerinden hanlara patates, Ordu tarafından pirinci, soğan getiren köylüler ata yüklüyorlar, kendileri yaya ayaklarında çarık, yün bir pantolon, başlarında kasketleri ile uzun yolu 4-5 saat gelip hana 1 lira veriyorlar konaklanma için, babam da hanın kahvesini tutmuştu, özenle tuttu, çok da güzel çay yapardı, bana da askılı terazi verdi çay satmaya başla dedi, çay da 10 kuruş, 10 çayı zsattım, 1 lira yatak, geceleme parası verirken 10 kuruşluk çayı verecek müşteri sayısı 10 taneden fazla çıkmamıştı.
Çok zyıllar geçirdik
O zamanki Türkiyenin haleti ruhiyesi ve ekonomisinin kesiti olarak sizlerle paylaşmak istedim. En sonunda babam kalan tüm çayları dağıt dedi ve 1 hafta sonra da kahveyi kapattı. Dolayısıyla para kazanmak kolay değildir. O yıllarda memur çok iyi geçiniyordu, çünkü devlet onlara iyi maaş veriyordu, 3-4 tane tarlası olan durumu iyi olanlar vardı, onlarda tarla fazla olduğu içintakçılığa veriyorlardı, en büyük geçim şeker pancarı ve tütündü, biz de babam öldükten sonratakçılık yapmaya başladık ilkokula giderken, örneğin, 10 dönüm tarladan 500 ton tütün yapsak 250 toprak sahibine veriliy250 ton bize düşüyordu, onunla geçinmeye çalışıyorduk, çok zyıllardı.
Kiremit fabrikasında çalıştım
Ve ben aynı zamanda yaz tatillerinde kiremit fabrikalarında çalışmaya başladım. Tahrirat katibi Hidayet bey komşumuzdu 2.5 lira yevmiye ile kalıpçı olarak torpilli olarak, işe girmek bile torpile bağlıydı o zaman. Başka bir sanayi dalı yok Erbaada, tütün üretiyorsunuz, kaliteli değilse, eksper dök diyorsa döküyorsunuz, tüm emek boşa gidiyordu. Borç yaptığınız manifaturacı, bakkal onlarla borçlarını kapatıyorduk, tütün satımına ve avansa borçlanıyorduk.
Ablam 18 yaşında postaneye memur olunca biz rahatladık, 350 lira maaşla işe başlamıştı sonra 420 liraya çıktı maaşı, rahatladık. Yazın kiremit fabrikasında çalışırken, kışın cumartesi günleri de pazar yerinde çakmak taşı satardım. 2,5 liraya alır, kutuyu 5 liraya satar 5 kutu satışında 12.5 lira para toplardım. Bir haftada 15 lira alıyorsunuz kiremit fabrikasında, 12,5 lira da bir günde alıyorsunuz. Ticaretteki çalışmanın bedeni çalışmadan daha karlı olduğunu o yılarda gördüm.
Bisiklet alacak paramız yoktu
Dedem ilk bisikleti babama almış, cin arabası derlermiş, ama bizim bisiklet alacak paramız yoktu. Ortaokulda bisikletli işe girdim, İsmet Çakmak şirketin sahibiydi, Niksardan kamyonla su getiriyoruz, kahve ve restoranlara kasalarla su dağıtıyoruz, bidonlarla da evlere servis yapıyoruz. Bisikletin arkasında 5 kglık su koyacak iki yer var ve ben bisikletle su servisi yapıyordum. Tepeye yukarı mahallelere çıkarken biraz yokuş ama ben bisiklet zevkimi giderdiğim için büyük haz duyuyorum, terliyorum ama görevimi yapmaktan ve bisiklete binmekten haz duyuyordum. O yıllarda bisikletin saatliği 1 liraydı, yarım saat binebilirdik para bulduğumuz zamanlarda 50 kuruş verip, bisikletin insan hayatında ne kadar önemli olduğunu o yıllarda anlamıştım.
Annem yavru kurt elbisesi alamadı
Bir kesit daha anlatmak istiyorum hayatımdan. Annem 4 den 5. Sınıfa geçersen yavru kurtların arkasında, mavi şort ve beyaz gömlek giyenler gurup vardı, diğerleri siyah önlük beyaz yakaydı, o farklı kıyafetliler sırasında olmak da ayrıcalıktı tabi, bayram merasimlerinde. Annem o beyaz gömlek ve mavi kısa pantolonu alamadı, çükü kadıncağız tütüncülük yapıyordu ve tütün satımına para aldığı için parası alamadığı için alamadı, evladına verdiği sözü yerine getiremedi, ama olsaydı alacağını biliyordum. Sonra 5. sınıfı bitirirken yavru kurt elbisesi alacağım dedi ama onu da alamadı.
Yaşam mücadelesiyle geçti çocukluk yıllarım
Netice itibariyle yaşam mücadelesi ile çocukluk yıllarım geçti ama sevgi ile geçti, akraba sevgisi, aile sevgisi, babaanne sevgisi, anne sevgisi ve kardeş sevgisi. İnsan parasız kalabilir ama sevgisiz kalırsa çok beter bir duruma düşer. O yüzden parasızlığı bir şekilde çalışarak belirli bir süre sonra parasızlığıtadan kaldırabilirsiniz, ama sevgi yoksa kesinlikle psikolojik sıkıntınız var demektir. Bunun da tedaviye ihtiyacı vardır, sevgiyle Anne baba sevgisi ile yaşayanlar en büyük zenginliğe sahip olduklarını akıllarından çıkarmamalıdırlar.
Lise olmadığı için ya Tokata ya Amasyaya yahut da Bursada dayım vardı öğretmen onun yanına ailece gittik, dayımda bir havlu mağazası açmıştı, yarım gün dayım mağazaya gidecekti, yarım günde ben gidecektim okula erkek lisesine.
Gece gündüz çalıştım hiç gocunmuyorum, muhanete, kimseye muhtaç olmadan onurlu bir şekilde dimdik yürüdük ve hayata tutunduk.
Bursada Erkek Lisesinin karşısında akşam Ticaret Lisesini görünce akşam Ticaret Lisesine gitmeye karar verdim, geldim konuyu dayıma açtım, dayımdan da daha fazla maaş bekliyorum, haftalık bekliyorum, dayım 25 lira haftalık verecekti yarım gün çalışmak için karşılık, akşam Ticaret Lisesi 4 yıldı, bir yıl daha fazla okumayı göze aldım, aileme daha fazla katkıda bulunmak için. Ablamda Bursa postanesine tayin olmuştu, bir kız kardeşim, babaannem ve annem var. Dayıma fikrimi söyledim, akşam Ticaret Lisesine gidebilirsin dedi, ben yarım güne 25 veriyorsa tam güne 50 lira verir diye bekliyordum, akşam Ticaret Lisesine gidebilirsin 35 liraya gücüm yeter dedi ve çalışmaya başladım.
Hiçbir gecem, gündüzüm boş olmadı, sabah yataktan kalktım doğru işe gittim, akşam doğru okula gittim, sadece cumartesi ve pazar akşamları boştu benim için . 4 yılım böyle geçti. Hiç gocunmuyorum, muhannete, kimseye muhtaç olmadan 3 öğün aşımız kaynadı, evimizin kirasını ödedik onurlu bir şekilde dimdik yürüdük ve hayata tutunduk, bir de kardeşimin okul masrafları olmasına rağmen.
17 yaşında annem evimizi satıp bana sermaye verdi. Bu benim hayatımın dönüm noktalarından birisi.
Annem, 1967 yılında Erbaadaki evimizi kalan evi satmaya ve bana sermaye olarak vermeye karar verdi. 67 yılında evin 5 ferdi olmasına rağmen, 4 ferdin bir arada karar verip 17 yaşındaki bir gence o parayı vermek büyük bir olaydı. Bu benim hayatımın dönüm noktalarından birisi, 17 bin liralık parayı Erbaadaki evi satarak aldık. Ve Ulu Cami ve Orhan Veli Camisi arasındaki belediye dükkanlarını bir dükkan kiralamaya gittik dayım ile beraber. Dayım 300 liraya kadar artır, daha artırma demesine rağmen karşı rakipler artırınca ben kendi inisiyatifimi kullanmak zorundayım, ben çalıştıracağım, 50-60 lira fazla artırmayı planlamam ve masrafı çıkarmak için daha iyi çalışmam lazım diye düşündüm. 352-353 -354-355 derken dükkan kiralaması bende kaldı. Ondan sonra düzenli bir şekilde dükkanda durarak 1969 yılına kadar çalıştırdım.
100 kişi okula puansız girdik
Lise bittikten sonra üniversite sınavına girdim, Eskişehir akademisi açılmıştı, puanımız tutmuyordu, benim, 138 puanım vardı, arkadaşımın da 135 puanı vardı puanı tutmuyordu, arkadaş 1 ay kayıt işlemleri için üniversitenin bahçesinde bekledi, Yılmaz Büyükerşen bu çocuklar yağmur altında ne bekliydemiş, doçentti o zaman, dekandı, üniversite değil akademiydi, bunların puanı tutsa da tutmasa da 0 puan da olsa bunları alın 100 kişi okula o şekilde girdik, hepsi de okuma aşkı ile yanıp tutuşuyordu, eminim ki hepsi de çok başarılı olmuştur.
O yıllardaki öğrenci olaylarının içindeydik, dev solcu ve ülkücü gençlik diye ikiye ayrılmıştı. 68 kuşağını hatırlarsınız. Tam ders çalıştık kütüphanede yemek sırasına girdik, akrabam vardı Faruk Uzunöz sağcı solcu arasında kaldın dedi, tam makasa geldik dedi, derken sürahi arkamdan önüme fırladı, bıçaklanma olayı oldu 2 gencimiz gitti, binlerce on binlerce insan bu ülkenin evlatları sağdan ve soldan da gitti.
Biraz geriye döneceğim, akşam Ticaret Lisesinde askerlik dersine binbaşı geliy1967 yılında, size bu akşam 5. kol kuvvetini anlatacağım dedi. Bir milleti cepheden yıkamazlarda, içerden yıkarlar dedi, önce sağcı, solcu ile yıkmaya çalışırlar, bununla yapamazlarsa başarılı olamazlarsa mezhep kavgaları başlar, ondan sonra Kahramanmaraş, Sivas Olayları, Sivas olayları ondada başarılı olamazlarsa ırkçılığa başlarlar. Türk-Kürt olayları şimdide 3. perde oynanıyor, Allah bunlardan hepimizi korusun ve bu ülkenin sağduyusunu hiç eksik etmesin. Kız alıp vermişiz, iç içe geçmişiz.
Cumhuriyetle ne kadar iftihar etsek azdır
Kimsenin birbirine üstünlüğü yok. 780 bin km toprakta herkesin eşit hakları var. T.C. Cumhuriyeti devleti demek Cumhuriyetle idare edilmesi demek ve kuvvetler ayrılığı demek yasama, yürütme yargının sağlıklı çalışması demek. Bununla ne kadar iftihar etsek azdır.
Biz girişimci olarak bu güçlere güvendiğimiz için yatırımlarımız devam ediyor.
Yerine göre, devleti mahkemeye veriyoruz, devlette bizi mahkemeye veriyor. İşte görüyoruz Rusyadaki yatırımcıları, demokrasi olmadığı için sıkıntı içindeler. Suriyeyi görüyoruz, Irak, Mısır görüyoruz. Dolayısıyla demokrasi olması çok büyük bir zenginliktir insanların huzur içinde çalışmasını sağlamak demektir.
Atatürk ve silah arkadaşlarına Cumhuriyeti kuranlara ne kadar şükretsek azdır
Atatürk ve silah arkadaşlarına, Cumhuriyeti kuran o birinci Cumhuriyet insanlarına ne kadar şükretsek azdır. 450 bine yakın Çanakkalede 90 bin Sarıkamış, Trablusgarp, Galiçya , Dumlupınar da Sakarya da binlerce on binlerce şehit vermişiz. Benim anne dedem 10 sene Yemende askerlik yapmış, baba dedem Batum da askerlik yapmış, yaya gelmiş memlekete. Dolayısıyla böyle bir neslin verdiği vergiler ve canlarını verdikleri vatanın biz okullarında okuduk, hastanelerinde tedavi olduk, yollarında yürüdük bir kuruş para vermedik, şimdi herkes aklının ve gücünün yettiğince çalışacak ve devletin payını verecek. kayıt içinde olması demek gelişmenin artması demek. Biz de buna harfiyen dikkat ediyoruz.
1971 yılında dükkanımız yıkıldı, bir apartman dairesi aldık, arkadaşım gel İngiltere de oku hem de çalışırsın dedi, arkadaşın mektuplarını cebime koydum, trenle gittiğimizde marş denizini geçtik, polis pasaporta bakarak vize yok 15 iste dedi, ben 3 ay istedim polis ofiste verebileceğini söyledi, ofise gittik, üzerimden arkadaşın mektubunu çalışıp okuyacağımı tercüme ettirince beni geri Fransaya gönderdiler. Yaşım 21 ve 3 ay boyunca Avrupa ülkelerin de gezdim, Berlinden trene bindim ve Türkiyeye döndüm.
Evimizi satmasaydık bu kadar gelişemezdik
1977 senesinde Ev sahibimiz benim işsiz olduğumu Avrupadan döndüğümü duyunca, oğlu ile beraber iş yapmamı istedi, oğlu ile ne iş yaparsın diye sorduklarında havlu imalatı dedim, Mümin amca 70 bin lira sermaye koydular ben de evitaya koydum, eğer 70 lirayı ödemezse evi satma vaadi ama Mümin amcanın yanlış yapmayacağına inanıyoruz, bir yıl boyunca çalıştık. Arsa alıp satıyor, oğlunu tekrar arsa satmaya başlamasını istedi, oğlu işten ayrıldı evi 175 bin liraya sattık, sağduyulu insanın hüsnüniyet şekilde ev için aktimizi bozup 175 bin liraya satmamızı sağladı, 70 bin liraya kendisi alsaydı evi elimizden işimizi bu kadar gelişemeyecektik.
1980 yılında Bursa vergi rekortmenlerinde 4. Sırada yer aldım
Gece vardiyasını ilk biz başlattık, sabit maliyetlerin yüzde 40 nispetinde aşağıya çekiliyordu, kira aynı, ustabaşı aynı, üretim ikiye katlandı verimlilik arttı. Malı üretince müşteri beklemedik biz hep müşterinin ayağına gittik, Adana, Kayseri, bizzat Ankaraya bu şekilde havluları müşterinin ayağına götürmeye karar verdik. 1978 yılında Yalova yolundaki fabrika satılıyordu ona kiracı olarak girdik havlu dokumayı 37 makinaya çıkardık, 1976 yılında Sümer Bankın 400 mağazasında havlularımız satılmaya başladı iyi para kazandım. 1980 yılında Bursanın vergi rekortmenlerinde 4. Sıraya yer aldım.
Özal Türkiyenin ufkunu açmıştır
3 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirilince Libyadan bir haber geldi depolarda yer yok almıyoruz diye. Rahmetli Özal 1980 senesinde iktidara geldi, iyi ki geldi, 24 Ocak 1980 kararları Türkiyenin ufkunu açmıştır. Özal Libya ile anlaştı 100 milyon dolarlık Türk üreticisinin malının parasını ikili anlaşma ile karşılığında petrol geldi, biz de paramızı merkez bankasından tık diye geçtik, devletin gücünüada gördük.
1980e kadar Türkiyenin toplam 1850 milyon dolar ithalata 2.5 milyar dolardı. Teşvikler geldi, yüzde 25 ihracat teşviki geldi, 100 lira mal ihracat ederseniz 25 lira bir de dış ticaret sermaye şirketi üzerinden 50 milyon ciroyu geçenlere tanınan haktı, yüzde 10 da vergi avantajı vardı, yüzde 32,5 vergi iadesi ile sermayenin birikmesi Özal tarafından sağlanmıştır. Türk parasını koruma kanunun bir gecede yok ettiler, o maddelerde geçen gün Kaya Erdemde o maddelerden bahsetti, çok doğru yerinde alınmış kararlardı.
1990 ihracatımız 18.5 milyon dolara ihracata çıktı, demek ki yüzde 1000 büyüyen ihracat, 1990 - 2000 arası yüzde 60 büyüme ile devam etti. Halbuki uçak aynı hızla devam etseydi 180 milyar dolara çıkması lazımdı. Genel olarak gelişmeyi aynı şekilde devam ettirmemiz gerekirdi diye düşünüyorum. Mukayeseli üstünlük teorisine göre önce emek yoğun işlerden başlayarak, tekstil, konfeksiyon, sonra teknoloji yakinen takip ettik, örneğin Özdilekten 1980e kadar kara tezgahlarla havlu üretimi yapıp İngiltereye ihracat yaptığımızda kalitesi tutmadığı için bize geri gönderdi, 4 renk vermişti, şahit numunenin, başka 4 renkler katarak göndermek zorundaydık, teknoloji çilo şeklinde insan gücüne dayalıydı, renkanını tutturmak mümkün değildi, yeni teknolojide bilgisayar ile programlanarak boyatalaması hesaplanıyve hepsini aynı renkle üretmesi mümkün.
Özaldan aldığımız teşvik ile yolumuza 24 Ocak 1980 kararlarıyla devam ettik, yeni yatırımlar yaptık, iş bankasındanta vadeli krediler aldık , yeni teknolojiyi entegre olarak yakaladık, ABD ve İngiltereye düzenli şekilde mal ihracatına başladık. Oradaki üreticileri tehdit etmeye başlamıştı Türk ürünleri. Kota mücadelelerinde Bürükselde çok çaba sarf ettik, Amerika kota görüşmelerini hükümet götürüyordu, büyük mücadeleler sarf ettik, şu an kotalar kalkmış durumda.
Özdilekin 150 milyon dolar cirosu var, 7 bin kişiye istihdam saylıyoruz
Biz teknik tekstile de geçmek mecburiyetindeyiz. Almanya teknik tekstilden 20 milyar dolar kazanç sağlıyor. Buradan baktığımızda Özdilek bunları yaptıktan sonra optimal noktaya tekstilde geldi. Toplam 150 milyon dolar ciromuz vardır, nevresim, uyku setleri, 56 ton pamuk ipliği üretiyoruz, 10 bin ton havlu üretiyoruz, Avrupa, Balkan ve Arap ülkelerine ihraç ediyoruz. 2000 kişi sanayi bölümünde çalışıyor, 4500 kişi alışveriş merkezlerinde 500 -600 kişi otellerimizde çalışıyor, Toplam 7 bin kişiye yakın bir personel istihdam ediyoruz. Yılda yüz milyonun üzerinde vergi ödüyoruz. 150 milyon Türk lirası personele ücreti ödüyoruz. Bununla gurur duyuyoruz.
Vatanın kıymetini bilmek lazım.İsrafa kaçmayın, lüks insanı mahveder.
Bir insan yola çıkarken, 18 yaşında kendi ayakları üzerine basmak mecburiyetinde. Anne ve babanın o yıla kadar anlattıkları verdiklerinin kendi için kazanma zamanı, anne ve baba belli bir yaştan sonra evladının kendi ayakları üzerine basmasını görmek ister. Yeme içme, giyinme ve barınma ihtiyaçlarımız var, insanca yaşamak için bunları asgari şartlarda sağlama mecburiyeti var, kafanızı geliştirin, kitaplar yazın onlar inisiyatifinizde zamanınızı iyi değerlendirerek yapabilirsiniz. Ama kesinlik ve kesinlikle kendinizi ailenizi muhanete muhtaç olmadan kazanmak zorundasınız. Diyelim ki eviniz 2 göz oda neden 4 göz diye hayıflanmayın, hep aşağıdakilere bakıp şükredin, Bodrumda insanlar vatansızlıktan denize dökülüyor, bunların hepsi bize örnek olaydır, bunlardan ders çıkarmamız vatanın kıymetini bilmek lazım.
İsrafa kaçmayın, lüks insanı mahveder, paranızı siz yönlendirin, para amaç değil insan hayatında, araçtır, amaç insanlarla iyi diyalog, iyi geçinmek, iz bırakabilmek iyi adamdı dedirtebilmek ve tutarlı olmaktır. ahlaki değer, zeka ve teorik bilgiler önemli diybir düşünür. Ama ahlaki değerler yoksa zeka ve teorik bilgilerin hiçbir önemi yok diyor. Neydim ne oldum, ne olacağımı hiç aklımızdan çıkarmayacağız. İnsanlar doğar , büyük, çoluk çocuğa kavuşur göçer giderler, bu dünya Sultan Süleymana kalmamış ki bize kalacak.
Girişimciye hiç kimse engel olmamalı
AK Parti biz milletin hizmetindeyiz, girişimcinin hizmetindeyiz diyor duyuyoruz. Girişimci meşru çerçeve içinde siyasetçi ve bürokrattan her istediğini almalı, girişimci hizmet üretmek, sanayi üretmek, tarım üretmek demektir. Bunlar olmadan gelişme olmaz, muasır medeniyet seviyesi ve eğitim olmaz, asker olmaz, polis olmaz, vergi olmaz, o yüzden girişimci çok önemli, girişimcinin meşru çerçeve içinde hiç kimse engel olmamalı, devlet girişimciye destek olmalı, refah seviyesini artırıp, bizden sonraki nesillere daha güzel yaşanacak bir şehir, kent ülke bırakmak mecburiyetindeyiz.
Bugün Erbaanın nüfusunun Turhala göre artmasının tek nedeni var sanayi bölgesinin Ahmet Yenihan tarafından doğru zamanda görülmesi ve bizim tavsiyelerimizi de dinlemesi, iktisadi faaliyetlerin gelişmesine neden olmasından kaynaklanıyor. Bu akıllı kafalar olursa ülke daha çok gelişir ve şu anda gelişiyor. Şu anda enflasyon yüzde onun altında, çok sevindirici yüzde yüz enflasyonu gördü bu ülke, kurumlar vergisi yüzde 20 seviyesinde yüzde 40ları gördü bu ülke. Yani enflasyonun vergisini veriyor, yüz lira kazanıyorsa 20 lirasını da devlete vergi olarak vermek lazım, bunlar güzel şeyler, bunları güzel şekilde sevk ve idare etmekle yükümlüyüz.
1949-55 yılları arasında cumhurbaşkanlığı yapmış 1874 de doğmuş 1961 de vefat etmiş İtalyanın ilk Cumhurbaşkanı olan Luigi Einaudi girişimciliği şu şekilde ifade etmiştir.
Binlerce, milyonlarca insan, onları taciz etmek, engellemek, cesaretlerini kırmak için yaptığımız her şeye rağmen çalışıyorlar, üretiyorlar ve yatırım yapıyorlar. Onları çalışmaya iten kesinlikle para aşkı değil, çalışma tutkularıdır. Kendi firmalarının gelişmesini görmenin gururu, şevki, müşterisinin devamlı daha çok artan saygı ve güvenini kazanmak, tesisleri genişletmek, işyerlerini güzelleştirmek bir ilerleme hırsı yaratmaktır ki kazançtan daha güçlüdür. Eğer böyle olmasaydı müteşebbislerin, başka işlerden daha rahat ve emin olarak kazananlardan daha riskli şekilde kendi firmalarında bütün enerjilerini ve kapasitelerini daha çok yarar sağlamak için harcamaları izah edilemezdi.
Ulu Önder Atatürkün çok güzel bir vecizi var, Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar diyor. Diyerek sözlerini tamamladı.
Tokatta yatırım planımız yok
Toplantının ardından Tokat ile ilgili soruları da cevaplayan Özdilek, Biz alışveriş merkezlerinde ilerliyoruz, daha alacağımız çok yol var, Uşak, Turgutlu ve Mudanyada onları açmayı planlıyoruz, bu şekilde bir de Alaatinbey de 1000 kişi istihdam edeceğimiz bir alışveriş merkezi yapacağız, planlı gidiyoruz, kaynakları o yöne yönlendirdiğimiz için çok fazla bir şey yapamayacağız. Tokatta herhangi bir planımız yok. Her sanayi fabrikası Tokata gelmez, bir defa alt yapının Tokata gelmesi lazım, alt yapı nedir Tren yolları, tren yolları sübbansiye edecek, mesela hayvancılık burada gelişebilir ama eti pahalıya taşınıyor. Kiremit fabrikası yükte ağır, pahada hafif, batıda hiç kiremit fabrikası olmaması lazım, buralardan emeğin yoğun olduğu yerler buradan gitmesi lazım, seramik ve diğerleri geliştirilmesi lazım, planlanıp programlanırsa daha başarılı olur. Bölgeler arasındaki dengesizliği kaldırmanın tek yolu tren yolları, Almanyaya bakın Hamburg ve Münih arasındaki fiyat farkı yüzde 3 ya var ya yok, bizde doğu ve batı arasında yüzde 20 fiyat farkı var bunlarıntadan kalkması lazım diye konuştu.
Yapılan konuşmaların ardından Dostlar Meclisi Başkanı Burhan Besler, işadamı Hüseyin Özdileke günün anısına hediye takdim ederken, Dostlar Meclisi üyeleriyle hatıra fotoğrafı çekinmeyi de ihmal etmedi.




