İnsan, eğer vicdan sahibiyse; ahlak, edep ve merhamet ile sarmalandıysa, iftira atmaz.
İnsan, sahte sosyal medya hesaplarından korkakça, ahlaksızca, belden aşağı çamurları savurmaz.
İnsan dediğin, aile, çocuk, eş bilir; bunlara saygıyı önceler, davası kiminle ise sadece onunla mücadele eder, savaşır, kavgaya tutuşur.
İnsan, eğer gerçekten ‘insan’ ise düşeni kaldırır. Eksiği tam, tersi düz eder, açığı kapatır. İnsan, sütünün hükmünü işler; hep kendine yakışanı yapar.
İnsan dediğin adıyla, sanıyla, şanıyla, şerefiyle tam da hayatın ortasında durur ve derdi kiminle ise sadece onunla çarpışır.
Her işin bir raconu vardır. Pusuya düşürmenin bile. Batı’daki düellonun da raconu, kuralı, şartı vardır. Sosyal medyanın icat edildiği, insanlığın bozulduğu günden bu yana kaybettik bütün raconları da. Yitirdik doğru bildiğimiz her şeyi.
Belden aşağıya vurulmaz. Aileye saldırılmaz. Tertemiz kadınlara iftiralar atılmaz. Sorumluluk makamlarındaki kişilere suizanda bulunulmaz.
Yolsuzluk, hırsızlık, skandal ne varsa iddianda, elinde belge varsa gidersin adalete. Belgen olmadan nefsine yenilirsen, yenilgiyi göze alırsın. Şizofrence haset, hayasızca öfke nöbetlerine girip sahtekarlığı meşrulaştıramazsın.
Alçaklığın, arsızlığın, hayasızlığın ve bilcümle kötülüğün merkezinde olup da bu milletin yüzüne bakma onursuzluğuna devam edemez hiç kimse. İftira atmak, yapay zekalı bir geri zekalılığa gündemi mahkum etmek bu topluma yapılan en büyük kötülük.
Yapmayın. Yaptırmayın.
Namusa, şerefe, aileye saldırmak bu kadar kolay olmamalı. Bu kadar basit olmamalı buralardan haysiyet cellatlığı yapmak, yaptırmak, elleri ovuşturarak olanı biteni şeytani gülümsemelerle izlemek.
İnsan dediğin çamurdan yaratılmıştır, lakin çamurlaşmaması Allah’ın emridir. Bu öyle bir emirdir ki “Düşmanınıza dahi adaletle hükmedin, bir kavme olan kininiz sakın ha sizi adaletsizliğe sevk etmesin!” kesinliğinde bir hükümdür.
Bu şehirde itibar suikastına uğratılmak istenen bütün isimler bu şehrin emanetidir, kıymetlileridir, değerleri ve değerlileridir. İftira filmini çekenler, çektirenler, izleyenler ve devamını bekleyenler hüsrana uğrayacaklar elbette. Lakin bilinmelidir ki kırılan her bir gönül telinin ahı arşa ulaşmadan, bu dünyada da karşılığını bulacaktır.
O zaman… “Dem bu dem, vakit bu vakit” rahatlığında olanların yanıldığını tez vakitte görmeye hazır mısınız?