Yaşadığınız coğrafyaya ait sorunları siyasi saiklerle değerlendirirken adaletten uzaklaşırsanız, orası cehennem olur. Sorunların muhataplarının siyasi kanaati, dili, dini, inancı ya da inançsızlığı çözüm ararlarken karşılarına bir “engel” olarak çıkarsa, işte orada daha derin mevzular ortaya çıkar.

Kur’an-ı Kerim’de “Allah, hak ve adaletle idare edenleri sever.” buyrulur. Yine Kur’an’da Allah, “Bir kavme olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın.” der. Aziz Peygamber ise “Bir saat adaletle hükmetmek, bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır.” demiştir. Adil olmanın ve adaletle hükmetmenin önemi başka nasıl anlatılabilir ki?

İnanıyorsanız, hüküm budur.

İnanmıyorsanız, vicdanınız en iyi hükmü verir.

Bugün bu ülkede yaşanan adaletten uzak tutum, davranış ve uygulamalar insanların hayatlarını zorlaştırmakla kalmıyor, toplumsal yaşantımızı da derinlemesine etkiliyor. Komşunun komşusuna, ev sahibinin kiracısına, velinin öğretmene, hastanın doktora düşmanlığının altında işte bu adaletten uzak yönetim anlayışı yatıyor. Şiddetin ve nefret dilinin hayatlarımızı zindana çevirdiği şu günlerde toplumsal barışa, empati yapmaya ve sevgiye olan ihtiyacımız her zamankinden daha fazla.

Bunu sağlayacak olan devlettir.

“Devlet” yurttaşlarının arasında sevgi ve muhabbet iklimini sağlamakla mükellef olmakla birlikte, adaleti kayıtsız-şartsız tesis etmek zorundadır.

Kanuni Sultan Süleyman “Kılıcın yapamadığını adalet yapar.” derken, “korku iklimine” gerek olmadığının altını çizmiş. Asgari ücretli, emekli, esnaf, işçi, memur, çiftçi, sanayici, bütün mesleklerin hak ettiği kazancı aldığı, mahkemelerde davası olan herkesin adalete güvendiği bir ülkeyi hiçbir “dış güç” yıkamaz.

Ve işte o zaman gerçekten “dünya bizi kıskanır”.

***

Yukarıdaki yazıyı 25 Aralık 2023’te yayımlamışım. Aradan geçen 13 ayda kaygılarımızın, öngörülerimizin ve kanaatlerimizin değişmediğini görüyorum. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” buyruğunun neredeyse unutulduğu bir süreçte ekonomik realitelerin insanlarımızı perişan ettiği bir dönemi yaşıyoruz. Parası olanların bile mutlu olmadığı bir zaman diliminden bahsediyorum. O denli kaotik, gri ve puslu bir hava ülkeye egemen.

Adaletin tecelli etmesini bekleyen toplum, bir yandan hayatını ekonomik zorluklar karşısında idame ettirmeye çalışırken, diğer taraftan ülkedeki haksız durumların giderilmesini bekliyor. Tek bir örnek vermek gerekirse, atama bekleyen öğretmenlerin devletine küstüğü bir ülkeden bahsediyorum size. KPSS’yi kaldırıp yerine bambaşka bir kriterle öğretmen olma şartı getirilirken, binlerce genç devletine dargın bırakılıyor, kimse farkında değil.

Yalnız atama bekleyen öğretmenler değil işsizler başta olmak üzere, kitleler halinde değişik meslek ve toplum gruplarına mensup yüzbinlerce insanın mağduriyetlerinden oluşan küskünler ordusu var, bu da kimseyi pek ilgilendirmiyor gördüğümüz kadarıyla.

Sözü uzatmaya gerek de yok aslında, bazen yazmaya da gerek olmadığını düşündüğümüz gibi. Böylesine güzel bir ülkenin hemen her konuda bu kadar çok mağduru olursa, belki de sözün bittiği yer burası: Yazdık da ne oldu, söyledik de ne değişti?

Peki, o vakit susalım.