Mirgül EREN GRİFFE yazdı.
Son dönemlerde yayınlanan kadın ve çocuk cinayetlerine ilişkin veriler, karşı karşıya olduğumuz sorunun boyutunu çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Açık kaynaklardan elde edilen bilgilere göre, öldürülen kadın sayısı 394, katili belli olmayan şüpheli ölen kadın sayısı 260 ve tacize uğrayarak ya da önlenebilir sebeplerle hayatını kaybeden çocuk sayısı yaklaşık 343 civarındadır. Bu rakamlar, toplum olarak ne kadar ciddi önlemler almamız gerektiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Medeni toplumların ortak görüşü, kadının eğitimi ve sosyal hayattaki etkinliğinin artmasıyla birlikte toplum yapısının daha dingin, yaratıcı ve suçtan uzak bir hale geleceği gerçeğidir. Çünkü eğitim, sadece bireyin değil, toplumun da geleceğini şekillendiren en önemli unsurdur.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kadının toplumdaki yerinin önemini çok önceden fark etmiştir. Onun kadınlarla ilgili söylediği şu sözler, bu konuda derin bir öğüt niteliği taşımaktadır:
• “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”
• “Dünyadaki her şey kadının eseridir.”
• “Kadınlarımız eğer milletin anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar.”
Bu sözler, sadece kadınların değil, toplumun da medeniyet seviyesine ulaşmasını sağlayacak önemli çıkışları içermektedir.
2025 Türkiye’sine baktığımızda, açık verilerden elde edilen bilgilere göre, Türkiye nüfusunun %49,9’unu kadınlar oluşturmakta ve bu nüfusun yaklaşık 3.000.000 kadını okuma yazma bilmemektedir. Bu oran, kadın nüfusunun yaklaşık %8’ine denk gelmektedir. Ayrıca, tüm kadın nüfusunun %7,5’i herhangi bir mezuniyet belgesine sahip değildir. Bu durum, eğitimin toplumun temel yapı taşlarından biri olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Bir çocuğu doğuran anne, çocuğa ilk eğitimi veremezse o toplumdan fayda beklemek mümkün değildir. Cahil bir kadının doğru bildiği ya da kabullendiği bazı töre ve alışkanlıklar ancak eğitimle değiştirilebilir. Ailede temel figür olan annenin, toplum yapısını şekillendiren biyolojik ve sosyal bir rolü bulunmaktadır. Biyolojik açıdan, mitokondrial DNA’nın anneden çocuğa geçtiği gerçeği, milletlerin genetik yapısının bu mirasa dayandığını göstermektedir.
Her kitaplı dinde, vefat eden insanların anne adıyla anılması da kadının hem dinsel hem bilimsel hem de toplumsal önemini bir kez daha ortaya koyar. Buna rağmen, kadın neden cahil bırakılmak istenir? Bu soruya anlamlı bir cevap bulmak oldukça zordur.
Kadının, dolayısıyla toplumun yaşamını anlamlandıran çeşitli milletlerden ünlü aydınların sözleri, bu durumu destekler niteliktedir:
• Sokrates: “Bir insan bilmediğini bildiği zaman yaşamaya başlar.”
• Dostoyevski: “Bir insan tek başına acı çektiğinde yaşamın anlamını bulur.”
• Nietzsche: “Bir insan kendini aştığında yaşar.”
• Sartre: “Bir insan özgürlüğüne inandığında yaşar.”
• Yunus Emre: “Cümleler doğrudur sen doğru isen; doğruluk bulunmaz sen eğri isen.”
Kısacası, kadının eğitimli, donanımlı ve hak ettiği yerde olduğu bir toplumu kurduğumuzda, ne çocuk ne de kadın cinayetlerinden bahsedilir.
Kadının hak ettiği yerde olduğu bir toplum, medeniyet seviyesine ulaşmanın temel anahtarıdır.