Cumhuriyet Halk Partisi’nin Türk siyasetindeki yerini demokrasimiz açısından “sigorta” olarak değerlendirmek, belki de en doğru tanımlama olabilir. Partinin kurulduğu günden bu yana, özellikle çok partili siyasi hayata geçtiğimiz 1946’dan sonra ülkede bıraktığı kalıcı izler bu “sigorta” özelliğinin yansımasıdır da.

CHP 1946’dan sonra hiç tek başına iktidar olamadı. Birinci parti oldu, ama seçim sisteminin tutarsızlığı neticesinde tek başına iktidarı yakalayamadı. Efsane lider Mustafa Bülent Ecevit liderliğinde 1973 genel seçimlerinde Türkiye genelinde oyların yüzde 33'ünü alarak 185 milletvekilliği kazanan CHP, bu zaferine rağmen tek başına hükümet kuramadı. Yine Ecevit’in liderliğindeki 1977 yılı seçimlerinden yüzde 41,3 oranındaki rekor oy ile çıkan, ancak yine seçim sistemindeki adaletsizlikle tek başına iktidar olamayan CHP, tüm bunlara rağmen iktidar ortağı olduğu dönemlerde kalıcı izler bırakmış bir siyasal harekettir.

CHP’yi sadece bir siyasi parti olarak görmek doğru değil.

Çünkü CHP, Mustafa Kemal Paşa’nın kurucu iradesidir aynı zamanda. Paşa’nın CHP'nin 4'üncü Kurultayı'nda söylediği “(…) Cumhuriyet Halk Partisinin esas düşünce ve dileği, vatandaşları her türlü ayrılıktan korumak, onları, kendileri ve büyük Türk ulusu için faydalı kılmaktır. (…) Türk ulusu kendisine hizmet edenleri, daima taçlandırmıştır… Son milletvekili seçiminde partimizin ulusun güvenini kazanması bize, çalışmamızda yeniden büyük şevk ve kuvvet vermiştir… Ulusa hizmet yolunda bütün varlığımızla çalışmak, parti üyelerinin bozulmaz andıdır.” sözleri, tarihsel bir realite olmaktan öte aynı zamanda CHP’nin manifestosu olarak değerlendirilmelidir.

CHP’nin Atatürk’ün kurucu değerleri ışığında siyasi yelpazenin “solundaki” varlığı, geniş kitlelerce desteklenmeye devam ediyor. 1965 genel seçimlerinden önce 29 Temmuz 1965'te Genel Başkan İsmet İnönü, gazeteci Abdi İpekçi'ye verdiği röportajda CHP'nin çizgisinin "ortanın solu" olduğunu, "CHP bünyesi itibarı ile devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir anlayıştadır.” ifadeleriyle dile getirmişti. 14 Mayıs 1972’de yapılan Kurultay sonrasında da Bülent Ecevit, Atatürk ve İnönü’den sonra CHP’nin üçüncü genel başkanlığına seçilerek, “Demokratik Sol” çizgide bir CHP’yi inşa etme yoluna girişmişti.

Partinin tarihi misyonu son 22 yılda kimi zaman kurucu iradesi ile çelişse de gelinen noktada varlığının ülke için bir garanti olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun şahsında simgelenen “devlet adamı” duruşu, partinin daha geniş bir kitle desteği almasına vesile oldu. Kılıçdaroğlu’nun toplumsal meselelerde sert bir muhalefetle halkın yararına istediği talepler iktidar tarafından kimi zaman yerine getirildi. Bunlardan en önemlileri asgari ücretin belirlendiği dönemlerde oldu. Kemal Kılıçdaroğlu sert ve yapıcı muhalefetiyle halkı ardına alarak asgari ücretin kısmen de olsa yüksek belirlenmesinin önünü açtı.

“Emeklilere bayram ikramiyesi” vaadi ise öyle ses getirdi ki siyasi iktidar “kaçınılmaz bir son” ile bunu da yasalaştırmak zorunda kaldı. “Emeklilikte yaşa takılanlar” olarak adlandırılan EYT’lilere gasp edilen haklarını vereceğini söyleyen Kılıçdaroğlu’nun bu vaadi de iktidar kanadında karşılık bularak milyonlarca insan haklarına kavuştu. Yani Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde öylesine bir muhalefet örneği sergiledi ki CHP, vatandaşın helal ve meşru her talebini yerine getireceğini vaat etti, iktidar da halkın bu vaatleri nedeniyle CHP’ye olan teveccühünün önünü kesmek adına kendisi yapmak zorunda kaldı.

Muhalefetteyken bu başarıyı yakalayan CHP, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olduğu 2023 seçimlerinde oyların yüzde 48’ini almayı başardı. Seçim sürecinde yaşanan manipülasyonlar, CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı’nı zorda bıraktı. Özellikle terörle ilişkilendirilen ve Cumhur İttifakı tarafından işlenen “Masanın bir ayağında da HDP/DEM var” söylemi seçmenin kafasını karıştırdı. Sonuçta HDP/DEM’in nerede durduğu malum, ama iş işten çoktan geçmişti…

Dolayısıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nun ektiği tohumların 2024 Mahalli İdareler Seçimlerinde başak vermesi CHP’yi ülke genelinde birinci parti yaptı. Bugün CHP, Özgür Özel liderliğindeki yolculuğunda inanılmaz siyasi baskılarla karşı karşıya. Süreci doğru yönetmek, halkın sorunlarına duyarsız kalmamakla mümkün. Evet birçok belediyeye operasyonlar yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. Haklıyı haksızı ayırt ederek, “hırsız benimse kimse dokunamaz” diyerek AK Parti’nin düştüğü “Melih Gökçek çizgisine” partiyi sürüklememek gerekiyor. Halk yoksulluk ve yolsuzluklardan bıktığı için CHP’ye teveccüh gösterirken, partinin kendi içinde yaşadığı bu sorunları yok sayması, her tutuklananı suçsuz ilan etmesi kamuoyunda dikkatle izleniyor.

Tutuklamaları protesto için yapılan mitinglerde sadece içerideki belediye başkanlarının mağduriyetleri anlatılıyor. Oysa Özgür Özel’in bu mitingleri fırsata çevirerek halkın taleplerini dile getirmesi ve kendisinin de tıpkı Kemal Kılıçdaroğlu gibi “vaat etmesi” gerekiyor. Asgari ücret, emekli maaşları, memurların maaş ve tazminat kayıpları, esnafın beklentileri, KHK mağdurlarının aciliyet arz eden meseleleri CHP’nin, dolaysıyla Özgür Özel’in gündeminde yok. Varsa yoksa tutuklu belediye başkanları! Tamam tabi ki onlar da olacak, ama esas mesele hukuksuzlukla birlikte gelir dağılımındaki adaletsizlik, geçim sıkıntısı altındaki milyonların talepleri, bunlar ne olacak?

Bence en kısa sürede Özgür Özel’e bir Kemal Kılıçdaroğlu gömleği giydirmek gerekiyor. Kaldı ki bu gömlek Kemal Bey tarafından ekilen tohumları başağa çeviren CHP’yi yeniden ayağa kaldırmakla kalmayacak; adalet, eşitlik, bolluk ve kardeşlik içerisinde bir Türkiye’nin inşası için de fırsat olacak, kim bilir…