Sosyal medyanın hayatımıza girdiği günden bu yana, yazılı ya da yazılı olmayan ahlaki kuralların yok edildiği bir süreci yaşıyoruz. Tartışma kültürünü bilmeyen kapkara düşüncelere sahip kişilerin sahte-sanal hesaplarla haysiyet cellatlığı yaptığı, küfrü ve zehirli dili meziyetmiş gibi sahiplendikleri bu dönem, belki de insanlık tarihinin en kötü zamanı. Düşmanlıkların cesaretlendirildiği, hayasızlıkların meşrulaştırıldığı bir süreçten bahsediyorum. Yani bir bütün halinde kötülüğün hüküm sürdüğü bir çağ bu.

O vakit, lafı eğip bükmeden hemen söylemeliyim: Bu şehir 31 Mart 2024’te bir seçim yaptı ve belediyeyi Mehmet Kemal Yazıcıoğlu’na teslim etti. Devlet adamlığı denilince akla gelen ilk isimlerden Vali Recep Yazıcıoğlu’nun evladına şehrin anahtarını teslim etti. Babasının emaneti oğlunu Başkan yapan Tokat, kısa sürede Kemal Bey’i daha yakından ve candan tanıdı; sevdi, sevindi, sarıp sarmaladı. Taşıdığı enerji şehri yeniden ayağa kaldırdı, olmazları oldurur hale getirdi. Sokaklarda umudun, kıyıda köşede unutulmuş mahallelerde heyecanın varlığı hissedildi.

Yoksul ailelerin çocuklarına iş verildi, geleceklerine ışık tutuldu. Kısa sürede çok ve anlamlı işlere imza atıldı. Mehmet Kemal Yazıcıoğlu ve ekibi bu süreçte elbette çok da rahat olamadı maalesef. Adına sosyal medya dediğimiz sosyal medya faşizmi, Kemal Bey ve ekibine karşı linç başlattı. Adı sanı belli olmayan sahte hesaplardan en son Başkan Yardımcısı Recep Bozdemir’e karşı ahlaksızca saldırıya geçtiler. Eşi, ailesi, çocukları vardır demeden, sevdiklerine aldırmadan yaptılar bunu. Tıpkı Basın Yayın Müdürü Musa Özdemir’e yaptıkları gibi, hayasızca yaptılar. Elbette yel kayadan bir şey götürmezdi ama yaşanan gönül kırgınlıklarının ve Allah’a havale edilen “ah”ların bir karşılığı vardır ve olacaktır da mutlaka.

Recep Bozdemir’in sıradan bir insan olmadığını bilmeden, sahtekarlığın zirve yaptığı bir algoritmayla yıpratma gayretine düştüler. Bozdemir’in ardında kendisine inanan binlerce insanın varlığı, aslında ne demek istediğimin de bir özeti. Her şeyden önce Recep Bozdemir örnek aile yaşantısıyla toplumda simge bir isim. Temiz, dürüst ve ahlaklı bir ailenin tertemiz bir evladı, koskoca bir sülalenin de sahiplendiği mütevazı bir bireyi… Yani, atılan hiçbir çamurun tutmayacağı bir adamdır Recep Bozdemir. Ötesinin, berisinin, ilerisinin, gerisinin olmadığı bir realite budur işte. Yalan, yanlış ve ahlaksız dedikoduların, yapay zekalı iftiraların böyle bir insanın karşısında esamesi elbette okunmaz. Lakin sosyal medya faşistlerinin, yapay zekaya sığınan geri zekalıların da bilmesi gerekir ki bu işler öyle kolay değil. Mehmet Kemal Yazıcıoğlu da Recep Bozdemir de çirkinliğin, çirkefliğin, hadsizliğin, ahlaksızlığın karşısında harcanacak isimler değildirler, olamazlar, olmayacaklar da.

İbrahim Tenekeci bir yazısında, “Hak bilmek, hakikatli olmak, hakkaniyetli davranmak insan için ne güzeldir. Düşmanlığın da bir ahlakının olması şarttır. Ahlak ve adaletle irtibatını kesmiş bir düşmanlık önce sahibine kaybettirir. Nitekim hep öyle oluyor.” der. Sosyal medya faşistlerinin, su katılmamış insanlık düşmanlarının, ahlakı, adaleti, insafı, merhameti bilmeyenlerin düşmanlığı da böyle oluyor işte. Hak ve hakkaniyet duygularından, empati yapmaktan uzak kişilerin tertemiz insanların aile hayatlarına dil uzatacak kadar cesur olmaları, başka nasıl açıklanabilir ki?

“Yel kayadan ne götürür ki” dedik zaten. Edebimizden diyemediklerimiz de var. Hasılı, sosyal medya faşistlerinin bu yolda varabilecekleri tek yer çukurdur. Necip Fazılın dediği gibi ya da: “Sana alçak diyemem, çünkü alçaklık da bir seviye belirtir, sen çukursun çukur...”

Dolayısıyla, çukursunuz, çukur…