Öğretmen Kumrugül Türkmen Akın yazdı: “İnsanın geleceğinin incecik bir soru kitapçığında saklı olduğu bir sınav… Sorgulamak lazım olumlu tarafından.”
İnsanın geleceğinin incecik bir soru kitapçığında saklı olduğu bir sınav… Bu vahim sınavın yapılacağı binaya doğru sabahın erken saatlerinde ilerliyorum. Görev yerine vaktinde yetişmenin rahatlığı… Birazdan başlayacak olan sınav, zihnimdeki hayat sınavını yokluyor.
İnsanın içinde olduğu gelecek ve şimdiki zaman hadi bir de geçmiş zamanı ekleyelim aralarına. Gençlik, gençliğim… Gelecek zamana, geçmişte çözdüğü sorularıla şimdiki zamanda koşanlar. Vahim ve ilginç bir durum. Oysa her zaman kendi içinde kıymetli ve önemli değil mi?
Geçenlerde bir bilirkişi, gençleri hep geleceğe odaklı yetiştirdiğimizi söyledi. Şikayetlendi. Muhatabı biz yani eğitimcilerdik. İlk anda alenen söylenen bir cümlecik gibi geliyor kulağa ama düşündükçe düşündürüyor. Ve düşürüyor ne yazık ki düşüyoruz.
Geçmişi düşünerek bulunduğumuz zaman ve mekanda dizimizin bağı çözülüyor. Düşüyoruz. Niye? Pişmanlıktan muhtemelen. Dışarıda kuşlar cıvıldaşırken, bir derenin kenarına uzanıp, akan suyun serinliğinde, gökyüzünü, mavi uçurtmaların kuyruklarında kaybolabildi mi gençlik? Dışarıda akan gürül gürül bir dünyanın muazzam ahengine kapıabildi mi? Güzelim vücutları sereserpe büyürken iki büklüm masa başında kaç saat çalıştılar acaba? Özene bezene büyüttüğümüz evlatlarımız, bel ve boyun ağrısı yaşamadan çalışamazlar mı?
Geçmiş zamana “keşkelerle” ağıt yakan bir toplumuz ne yazık ki! Tüm bu özveri, fedakarlık ve gayretle şimdiki zamana baktığımızda anı, şimdiyi yaşamamışız. Yaşayamamışız. Şimdiki zamanda gelecek zamanı yaşamışız her daim. Oysa demir tavında dilber çağında güzel değil miydi?
Sayısız sorular çözerek karşıladığımız gelecek… Soruları çözmek sorunları da çözecek miydi acaba?
Tam sınav günü, sayısız soru çözen çocuğumuz geleceğin kapısını yavaş yavaş çalmaya hazırlanırken aniden hastalanırsa ne yaparız? Sınav öncesi moral bulmak için arkadaşlarıyla eğlenirken bir yerini incittiyse hadi biraz daha ötesini düşünelim kırdıysa sakatlanmışsa… Ya da bir öfke nöbetine tutulursa veya yıllarca içinde tuttuğu isyanı bastıramayıp tam da sınav gecesi patlarsa… Ve parçaları evin her yanına, aile bireylerine, geçmişin yaşanmayan, yaşanamayan anlarına dağılırsa…
Veyahut sınav sabahı güzelce kalkıp, giyinip kuşanarak karşımıza geçip gülmeye başlarsa ve bu gülmeler deli kahkahalara dönüşürse sonradan gözlerinden sicim sicim yaşlar boşalırsa ne yaparız?
Ne yaparız hiç düşündünüz mü? Düşündük mü? Ya da bakmaya kıyamadığımız geleceğe hazırladığımız şimdiki zamanını hiç yaşayamayan her daim geçmişinde ve şimdiki zamanında soru çözen yavrumuz ne olur? Ne yapar? Düşünmek istemediğimiz bir sahne. Çok karamsar. Üzücü tedirgin edici bir hal. Evet. Tam anlamıyla olumsuzluk. Kötü. Peki ya oluyorsa bu durumlar!? Olmadığını gerçekleşmediğini söyleyebilir miyiz? Milyonda bir dahi olsa olduğunu varsayalım. Her şey insan için. Belki de her sınav öncesi veya sonrasında katmerli acılar yaşanıyor olabilir.
Keşke olmasa. Hayat çok kısa çünkü. Biz insan olarak zamanın hakkını vererek yaşayabilsek çoğu olumsuzluklardan azâde oluruz muhtemelen.
Mesela öğrencimiz, çocuğumuz görevlerini bakın derslerini demiyorum görevlerini vakti zamanında yapmaya şuuru oluşmaya başladığı zamanlarda öğrense… Durum nasıl olur sizce? Bir haftalık ders biriktirmeyi bir gecede hepsini halletmeye çalışan öğrencinin hali bütün ev işlerini yapmaya çalışan bir ev hanımının halinden farksız olabilir mi? Şimdi soruyorum: Sabahın ilk ışıklarından akşamın karanlık ayak seslerine kadar evin içinde dört yönüne at koşturan evin hanımı, evin her köşesini bal döküp yalayacak hale getirdiği için çok başarılıdır değil mi? Peki kemikleri, eklemleri, kasları ne durumdadır acaba? Yemeği doyasıya keyifle yiyebilmiş midir gün içinde? Yüzünde çiçekler açbilmiş midir hayata karşı? Yapabilmiş midir sizce? Kısacası günü kullanmadan hakkını vererek yaşayabilmiş midir?
Araştırmalar gösteriyor ki düzenli çalışmayı alışkanlık haline getiren öğrencilerde günlük çalışma zamanı oldukça az. Az ve öz. Sınav başarıları da ortalamanın üstünde. Peki bütün bunlara rağmen geleceğimizin iki bölümden oluşan ince bir soru kitapçığına bağlı olması ne derece doğru? Tartışılır. Tartışılmalıdır. “Sistem hatalı hocam” diyor öğrenciler ve konuyla ilgili diğer insanlar. Veya sistemle sürekli sonu gelmeyen bir boğuşmaya girenler. Evet var sistemde hatalar hem de pek çok. Eğer dört dörtlük olsaydı bu kadar zayiat olmazdı muhtemelen. Peki bu sistemi oluşturan kim veya ne? Aklımızı, kalbimizi ve ruhumuzu baş köşelere oturtarak istişare yapalım. Sistemi sistem yapan insandır. Sorgulamak lazım olumlu tarafından. Olumsuzlukları incitmeden çıkarmak lazım bütünden. Düzelir o zaman yavaştan her şey.
Geçmişimizi, şimdiki zamanın sevecen kollarında şekillendirerek nice gelecek zamanlar yaşamak dilek ve umuduyla…