Yerel seçimlere 59 gün kaldı. Kalan 59 gün adayların kendilerini ve projelerini tanıtmaları için yeterli midir bilemem. Ama bildiğim bir şey var o da kim kendine güveniyor ve gerçekçi projelerle halkın karşısına “defosuz” çıkabiliyorsa, kazanan o olacak.

            Siyasetçi Ayhan Bilgen geçtiğimiz günlerde yaptığı paylaşımda, “Partileri kuşatan en kötü siyaset: Güçlü olduğun yerde ceket, zorlandığın yerde güçlü adayla rekabet! Şehirlerin bu halde olmasının iki önemli sebebi var. Biri körü körüne partizanlık ve önüne ne konursa ona razı olmak, diğeri inadına oy kullanıp bir partiye duyduğu tepkiyle ötekine teslim olmak. Oysa tek çıkış yolu siyasete nitelikli insanları taşımak. Sorumlu davranmak, risk almaktan korkmamak.” diye yazdı. Dikkat çekici bir tespitti.

            Tokat için söylenecek bir şey var ama bu konuda: Burada mevcut Belediye Başkanı Eyüp Eroğlu zaten güçlü bir isim. Ama alternatif olarak sunulan adaylar ise ne güçlü ne de ceketleri oylara etki edebiliyor. Dolayısıyla Ayhan Bilgen’in yukarıda alıntıladığım tespitine “istisna” iller arasında Tokat.

            Durum böyle olunca uçuk kaçık vaatler de ortalıkta dolaşıyor haliyle. “Tokat’ı yıkıp yeniden yapmak” gibi iddiası olanlar bile var. Ütopya da olsa güzel bir iddia. Lakin bu ve benzeri iddialı vaatlerin halkta karşılığı var mıdır derseniz, üzgünüm hiç yok. Fabrikalar kuracak, uçaklar indirecek, Tokat’ı neredeyse uzaya çıkaracak vaatler dolanıyor ortalıkta.

            Tüm bunlar güzel. Seçim sürecinin renkli geçmesi harika. Kavgasız-gürültüsüz, tehditsiz-şantajsız, akl-ı selim ile hareket ederek 31 Mart’a Tokat’ı ulaştırmamız lazım. Parmak sallayarak, niyet okuyarak, sanki gösterdiği aday değil de kendisi adaylık için yarışıyormuş havasına girmek, doğru değil. Kaldı ki bunun bir işe yaramadığını da herkes gördü. Dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan herkes bugüne kadar kaybetti. Bundan sonra da kaybedecekler.

            Şimdi sahada olanlar bu şehrin reel gerçeklerini bilmeden konuşup vaat ederlerse yalnız kendilerini inandırıcılıktan uzak hale getirmekle kalmayacak, ait oldukları siyasi hareketi de güç durumda bırakacaklar. “Kazanmak için her şey mubah” anlayışının iflasını getirecek bu. Siyaseten iflası da ayrı bir yere koyuyorum.

            Bugün bu şehirde projeleriyle sahaya çıkan her belediye başkan adayının ayaklarının yere basması gerekiyor. Ne kadar gerçekçi olurlarsa o kadar iyi sonuçlar alabilirler. Kaldı ki İyi Parti’den CHP’ye birçok muhalefetteki partilerin adayları ve çıkacak muhtemel adaylar, kendi dallarında profesyonel isimler. İşte Şeref Menteşe İyi Parti adayı olarak sahada. Keza Murat Yazıcı da öyle. Saadet-Gelecek Partilerinin adayları da muhtemelen aynı kalitede olacak. Bağımsız Aday Sinan Türk de şahsına münhasır bir şekilde bu topraklara ait bir isim ve çalışmalarını kendince sürdürüyor.

            İşte tüm adayların reel gerçeklik pozisyonu alarak halkın karşısında kendilerini anlatmalarının adıdır gerçek siyaset. Güce, vesayete, olmayan kudrete, şehir efsanelerine ya da organik olmayan herhangi bir bağa dayanmadan sahada olmak ve “ben varım” demek yeterli. Milletvekillerinin kendileri belediye başkanı adayıymış gibi sahada olmaları da ayrı bir handikap. Yoksa bu seçim bir milletvekili ile Eyüp Eroğlu arasında mı geçiyor, bilemedim.

            Fazlasını yazamıyorum.

Yanlış anlamayın, basın çok özgür, bizler de özgür gazetecileriz, her şey güllük gülistanlık, can güvenliğimiz falan tehlikede değil, hele yazdıklarımızdan ötürü hiçbir vekilin bizi arayıp azarlamaya cüret etmesi söz konusu bile olamaz…

Köşe yazıma ayrılan yer bitti de ondan yazamıyorum!